22 Kasım 2016 Salı

Şatranc-ı urefa

Bu oyun tasavvuf yolunu öğretiyor

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri 8 asır önce, öğrencilerine tasavvuf yolunu öğretmek ve onları arif olmaya davet etmek için öyle bir oyun icat etmiş ki…

Çocuğun eğitiminde, oyunun rolünün önemi yeni yeni keşfedilirken Muhyiddin-i Arabi Hazretleri bunu 8 asır öncesinden keşfetmiş. Öğrencilerine tasavvuf yolunu öğretmek ve onları arif olmaya davet etmek için öyle bir oyun icat etmiş ki…
Kitapçıda, rafların birinde gördüğümde adını ilk bakışta Satranç-I Urefa olarak okudum. Sonra dikkatli bakınca “satranç” kelimesinin aslında “şatranc” olduğunu gördüm. Görevli bana kısaca oyunu anlattıktan sonra hem daha iyi bilgi sahibi olmak için kitabı ve elbette oyunu oynamak için de levhasını ve sayı fırıldağını aldım.
Satranç= şeriat+ tarikat+hakikat+ marifetŞatranc-ı Urefa, Muhyiddin-i Arabi
Hiç düşündünüz mü “satranç” kelimesi hangi anlamı ifade eder. Kitaptan öğrendiğim bu bilgi beni şaşırttı doğrusu. Satranç kelimesi Sanskritçede çaturanga demekmiş. Bu bileşik kelimedeki çatu ‘dört’, ranga ise ‘yol’ anlamına geliyormuş. Yani satranç, tasavvufta dört yolu ifade ediyormuş: Şeriat, tarikat, hakikat, marifet.


Şatranc-ı urefa” yani “ariflerin satrancı” satrançtan farklı. Buna bir oyun demek bile çok zor. Şatrancın levhası, “Sevgili”ye kavuşma çabası içinde zor ve meşakkatli geçen dünya hayatının kuşbakışı bir haritası gibi. Rabbimize ulaşmak için yürümek zorunda olunan yolda, önümüze çıkacak sayısız hamleden yalnızca yüz tanesini işaret ediyor. Tasavvuf yolunda bu yüz hamleden sonra “Visal”e ulaşılabiliyor.
Oklar yükseltiyor, yılanlar düşürüyor
Oyunun levhasında, kelimeler dışında yılanlar ve oklar da mevcut. Yılanlar nefsin rezil hallerini temsil ederken, oklar ise yolcularını yüksek mertebelere çıkarmak görevini üstleniyor.
Oklar; Cefâ’dan Safâ’ya, Fırsat’tan Kuy-i cânân’a (sevgilinin mekanı), Aşk’tan Sahra’yı cünûn’a (mecnunlar sahrası), Azâr’dan (sitem, naz) Nazar’a (bakış), Tisyâr’dan (maddi ve manevi bir yolculuğa çıkarma) Terehhüm’e (merhamet etme), Ahlak-ı Hamide’den (iyi ahlak) Cemâl’e, Sadakât’ten Ferâh’a (gönül huzuru), Aşk-ı mecazîden Aşk-ı Hakikî’ye, Vefa’dan Esrâr’a (sırlar), Mücahede’den (nefsi terbiye etme kararı) Müşâhede’ye, Mahv’dan (kişinin benliğini yok etmesi) İzzet’e, Sabır’dan Maksud’a ve en mühimi de Muhabbetten Visâl’e ansızın ulaşmak kolaylığını sağlıyor.
Levhada bulunan yılanların başları “sohbet-i seg (dost olmayanlarla düşüp kalkma), istiğnâ (dünya malına tenezzül etmeme), kin, hased, rakip, ağyar (sevgili dışındakiler), akıl, nifak, sevda, kemâl, celâl, kazâ, gurur” kelimelerinin üzerinde. Sayı fırıldağında çektikleri sayı kadar ilerleyen oyuncular bu kelimelerden birine gelirse yılanın kuyruğuna gidiyor. Yılanların kuyrukları da “teessüf, recâ (dileme), dûzah (tuzak, cehennem), mihnet, adavet, kavga, nedamet (pişmanlık), ta’n-ı hulk (birinin huyunu ve davranışlarını ayıplama), zeval (tükenme), hacâlet (utanma), rıza, zillet” kelimelerinin üzerinde. Mesela şatrancta “celâl” kelimesinin üzerine gelen oyuncu hemen 3 basamak alta “hacâlet” kelimesine dönüyor.
Şatranc levhasının iki yanında da iki büyük yılan var. Bunlardan sağda olan yılanın başı “gurur” kelimesinde. Çekiliş sonucunda çıkan sayıya göre bu kareye gelen oyuncu ilk karedeki “zillet”e yani oyunun başına dönüyor. Soldaki yılanın başı ise “kaza” kelimesinin üzerinde. O kareden sonra vuslata ulaşacak olan oyuncu ilk sıranın sonunda bulunan “rıza” kelimesine dönüyor.
rıza” kelimesine dönüyor.
Şatranc-ı Urefa, Muhyiddin-i ArabiSon kareden önce Visal’e ulaştıran tek bir kare var: 87. kare: “muhabbet”. Sayı fırıldağından 87. kareye getirecek bir sayı isabet ettiğinde oyuncu diğer kareleri atlayarak “visal”e ulaşıyor.
Şatranc-ı urefa tekrar nasıl ortaya çıktı?
Yusuf Çağlar, bir gün İsmail Kara ile karşılaşıp vapurda koyu bir sohbete dalar. Vapur sahile yanaştığında İsmail Bey, “Ah ne çabuk gelmişiz, Visâl’e ulaşıp sahil-i selamete ermişiz. Oysa Visâl bahsi pek uzundur… Bu bahis, fezâilden ve rezâileden bahseden yüz kelime sonunda âriflerin kavuşmak çabasında oldukları yeri işaret eden bir ‘şatranc’ gibidir. Yalnızca âriflerin bildiği bir yoldur şatranc-ı urefa”der. Yusuf Çağlar, İsmail Kara’nın bu sözlerinden sonra düşünür ve bir zamanlar içinde yılanların ve okların olduğu yüz kelimelik bir levhayı sahaflardan aldığını hatırlar. Kısa bir aramadan sonra kitapları arasında bu levhayı bulur, Şatranc-ı Urefa yayına hazırlanır.  Oyunun levhası ve nasıl oynanacağına dair kitap Zaman Kitap tarafından meraklılarına ulaşıyor.
Hem tasavvuftaki mertebeleri hem de birçoğu kullanılmadığı için unutulan 100 kelimeyi tekrar öğrenmek için bu oyun çok ideal.

ałıntıdır

http://www.dunyabizim.com/index.php
aType=haber&ArticleID=7462
l


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder