23 Ocak 2015 Cuma






"Kutsal kitapların en zoru ve en anlaşılmazı olan Tekvin, en az içindeki kelime sayısı kadar sırrasahiptir ve her kelime de kendi içinde diğer birçok sırrı taşımaktadır." Aziz Jerome
The Matrix filmini yeniden izleme isteğimi yenemedim. Ancak bu kez daha ‘’bilinçli’’ izleyebilmek adına yaptığım çeşitli okumalarve istisnasız tüm yorumlar Hıristiyan ve Doğu düşüncelerine gönderme yaptığı fikrinde birleşiyordu. Bazı fikirler farklı bakış açısı sunsa da pek çok yerde diğerleriyle birleşiyor bu da tutarsızlıklar meydana gelmesine sebep oluyordu. Bir sahne hem Doğu, hem Hıristiyanlık hem de modern sembollerle yorumlanabiliyor ancak bu okumaların ve göndermelerin zenginliği filmi nerdeyse anlaşılmaz hala getiriyordu. Tüm bu olumsuz etkenleri bir yana bırakarak filmi izlemeye başladım. Pek çok sahneyi okumalarım doğrultusunda yorumluyor ve ilk izlediğimde duyduğum heyecanı yakalamaya çalışıyordum.

Neo’nun  ‘’Kozmik Yumurta’’ olarak yorumlanabilecek kozasından çıkmasının ardından, suda sürüklenmesi ve ardından ışıklı göklere yükseltilmesi sahnesine kadar her şey yolundaydı. Bu sahneyi izlediğim an aklıma gelen tek şey Musa’nın hikâyesi oldu. The Matrix'İn aklı başında bir şeyler ortaya koyması ve tutarlı olması bakımından daldan dala zıplamayacağı düşüncesiyle kendime geldim. Film sona erdiğinde bir gariplik olduğunu ve The Matrix’in anlattığı hikâyede eksiklikler olduğunu fark ettim. Neler olabileceğini düşünürken aklıma Yahudi gizemciliği olan Kabala geldi ve zihnim için ‘’aydınlanma’’ gerçekleşti. Film aslında tek bir konuyu o kadar netlik ve derinlikle işliyordu ki, yapılan tüm göndermeler –doğru olsa bile- anlamsızlaşıyor, analoji yoluyla yapılan yorumlar geçerliliğini yitiriyordu. Akad Kralı Büyük Sargon'u değil de Musa'yı ele almam ise Wachowski'lerin Yahudi oldukları gerçeğinden hareketle atılmış bir adımdı ve böylece The Matrix yazısını kaleme almaya karar verdim.

Orfeuscu Yumurta : Orfeuscu Gizemlerin kadim sembolü, yılanın sarıldığı yumurtaydı. Bu sembol kabına sığmayan Yaratıcı Ruh'un çevrelediği Kozmos'u gösteriyordu. Yumurta ayrıca felsefecinin ruhunu, yılan ise Gizem Öğretisi'ni gösterir. İnisiyasyon anında yumurtanın kabuğu kırılır ve insan felsefi yenilenmenin nekahat dönemi boyunca kaldığı cenine özgü fiziksel varoluştan çıkar.

Kabala teorileri simyanın, Hermesçiliğin, Gül-Haççılığın ve masonluğun ilkeleriyle kopmaz bir biçimde iç içedir ve karşılıklı etkileşimler mevcuttur. Kabalacılık ve Hermescilik, günümüzde, kadimlerin bütün ezoterizmini ve sırlarını kapsayan eşanlamlı terimler olarak görülmektedir. Ve bu da film ile ilgili yapılan tüm göndermelerin doğru olsa bile yanlış anlaşılmasına yol açmaktadır. Kabala’nın hem Hıristiyan hem Musevi düşüncesi üzerindeki etkisi çok az kişi tarafından bilinmektedır ve Kabala, kutsal metinler içinde, bu metinlerin anlamları için anahtar görevi gören bir gizli öğretidir. Üç katlı Papalık tacı olan Tiara'da çapraz anahtarlarla sembolize edilen şey tam da budur.

‘’Kabalacılar Mutlak Uluhiyeti yalnızca bilinen bütün niteliklerin elenmesi yoluyla ulaşılabilecek bir Kavranamaz İlke olarak görür. Bilinebilen her şey kaldırıldığında geriye kalan şey varlığın ebedi hali olan AYN SOF’tur. Her ne kadar tanımlanamaz olsa da, Mutlak, bütün uzama nüfuz eder. Kavranamaz kadar soyut olan AYN SOF, her şeyin cüzi halidir. Maddeler, özler, tözler, zekâlar AYN SOF’un kavranamaz derinliklerinden gelir, fakat Mutlak’ın kendisinin maddesi, zekâsı ve tözü yoktur. AYN SOF sayısız bitkinin çıktığı, toprağı zengin bir tarlaya benzetilebilir; burada bütün bitkiler şekil, renk ve koku bakımından birbirinden farklı olsa da, hepsinin kökü aynı kara kilin içindedir. Bu örnekte bitkiler, evrenleri, tanrıları, insanları oluşturur. Hepsi AYN SOF ile beslenir ve hepsinin kökü o tanımsız özdedir; hepsinin canları, bedenleri ve ruhları bu özden çıkmıştır ve bunlar tıpkı bitkilerin toprağa dönmesi gibi tek ezeli şey olan AYN SOF’a geri döneceklerdir.’’

Morpheus’un ‘’Ne yazık ki, Matrix'in ne olduğu kimseye anlatılamaz. Bunu kendin görmek zorundasın’’ sözleriyle anlatmak istediği işte tam da Kabalacıların bahsettiği AYN SOF’tur ve onu tanımlamaya çalışmanın kutsallığına halel getireceğine inanılır.

Kadimler güçlü akla sahip bireylerin, akıl yürütme melekelerinin kullanılmasını gerektiren bir sorunla karşılaştıklarında dengelerini koruduğunu ve sorunla ilgili olguları toplayarak bir çözüme varmaya çalıştıklarına, ham bir zihne sahip olanların ise benzer güçlükler karşısında ezildiklerine inanmaktadırlar. ‘’Birinci tür insanlar kendi kaderlerinin bulmacasını çözme ehliyetine sahip olabilirken, ikinci tür insanlar bir koyun sürüsü gibi güdülmeli ve basit bir dille öğretilmelidir’’ ilkesine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Kadimler kemale ermiş zihinlerin az bulunduğundan hareketle, dini-felsefi öğretileri, biri felsefi, diğeri hayatın derin gizemlerini idrak etmeden uzak bu iki insan grubunun akli ihtiyaçlarını karşılamak için ikiye ayırmışlardı. Gelişmiş zekalara ezoterik, yani ruhani, içsel öğretiler açıklanırken yeterli ehliyete sahip olmayanlara sadece ekzoterik yani zahiri, dışsal yorumları öğretmişlerdir. Doğanın yüce hakikatlerini ve doğa yasasının soyut ilkelerini basitleştirmek için, evrenin hayati güçleri kişileştirilmiş, kadim mitolojilerin tanrılarına ve tanrıçalarına dönüştürülmüştü. Her neyi ifade ediyor olursa olsun filmin en önemli çizgisi ezoterik/ekzoterik ayrımı yapabilmesidir.

"Cahil yığınlar Priapus ile Pan’ın sunaklarına sunularını getirirken, bilgeler, bu mermer heykelleri yüce soyut hakikatlerin sembolik cisimleşmeleri olarak görmüşlerdir." Manly P.Hall

Bir tür çağdaş inisiye mitosunun beyazperdeye uyarlanması olan The Matrix’in ezoterik anlamı Kabala’nın gizli ruhunun filme serpiştirilen metinlerden çıkarılması iken ekzoterik anlamı Hıristiyan ve Doğu dinlerine, mitolojilerine, kültürlerine, ritlerine yapılan göndermelerdir. İbrani tanrıbilim üç sınıfa ayrılmıştı: Birincisi Yasa, ikincisi Yasanın Ruhu ve üçüncüsü Yasanın Ruhunun Ruhu. Yasa İsrail’in bütün çocuklarına öğretilirdi; Mişna yani Yasanın Ruhu sadece Hahamlara ve öğretmenlere açıklanırdı. Fakat Kabala, Yasanın Ruhunun Ruhu, akıllıca gizlenmiş ve onun gizli ilkeleri Museviler arasında sadece en yüksek inisiyelere öğretilmiştir. Kabala gizli veya saklı gelenek, yazılmamış yasa anlamına gelir. Eski hahamlara göre o, insana soyut ilkeleri sayesinde, hem dışındaki hem de içindeki evrenin sırrını anlaması için Tanrı tarafından Musa’ya Sina dağına çıktığında verildiğine inanılır. Musa da Tanrı’nın ona vermiş olduğu sırları Eski Ahit’in içine saklamıştır. Kabala İncil’e şifrelenmiş mesajlardan oluşan yoğun ve sonsuz bir ağ olarak yaklaşan bir bilimdir.

Baştan ayağa parlak deri kıyafetler giymiş bir kadının bulunduğu 303 numaralı odanın polis baskınına uğramasıyla klasik polisiyelerden aşina olduğumuz takım elbiseli adamlar çıkagelir ve polislere ‘’kurallara uymadıkları’’ için fırça atmaya başlar. İlk aklımıza gelen, tipik Amerikan polisiye filmlerinin arketiplerinden olan yerel polis-federal ajan çatışmasıdır. Polis şefi küçümseyerek adamlarının ‘’küçük bir kızın üstesinden gelebileceğini’’ söylemesine karşılık ajanlar da aynı küçümsemeyle cevap verirler : ‘’Adamlarınız çoktan öldü.’’ Polis şefinin şaşkın bakışlarına odaklanan kameranın yeniden odaya dönmesiyle adının Trinity olduğunu öğreneceğimiz kadının, silah kullanmadan dört polisi öldürmesi aynı anda gerçekleşir. Hızlı bir kaçma-kovalamaca sahnesi bunu takip eder. Polislere katılan ajanlar ve Trinity, sıra dışı güçlere sahiptir. Hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden koşabildikleri gibi bir insan için olanaksız mesafelere atlayış gerçekleştirebilmektedirler. Trinity ajanların ve polislerin elinden başarıyla kurtulur ancak bir muhbir tarafından ele verildiğini ve sıradaki hedefin adının Neo olduğunu öğreniriz.

Trinity ve Neo isimlerinin basit isimler olmaması, filmin başlangıcında ekrandan akan yeşil rakamlar ve semboller, sıra dışı kavga ve kaçış sahneleri değişik bir film izleyeceğimizi göstergesi olarak yorumlanabilir. Ancak Wachowski kardeşlerin eşi benzerine rastlanmayan, sinema sanatını etkilediği kadar seyircisinin hayatının orta yerine ve gündelik tartışmalarına felsefeyi sokmasına yol açan, kolaylıkla hiçbir kategoriye sokulamayacak The Matrix gibi muhteşem bir bilimkurgu ve cyberpunk izleyeceğimizi aklımıza bile getiremeyiz. The Matrix kadar hiçbir filmin bu kadar çok tartışıldığını ve etkili olduğunu zannetmiyorum. Bu kadar çok tartışılmasına karşın Türkçe kaynaklarda çeşitli okumaları bünyesinde barındıran farklı ve bütünlüklü yazıların az olduğunu ve mevcut yazıların da mümkün olan her şeye gönderme yapması sonucu iyi karmakarışık hale geldiğini düşünüyorum.

Bilgisayarların bulunduğu bir odada çalışma esnasında uyuyakalmış bir adam görürüz. Ekranda beliren ‘’Uyan Neo, Matrix seni ele geçirdi’’ yazısı adamımız kadar seyircinin de şaşırmasına ve meraklanmasına neden olur. ‘’Uyan’’  yazısı bilinçlenme yolunda Neo’ya ve aynı zamanda seyirciye yapılan ilk ikazdır ve film süresince tekrar edecektir. Neo’nun oda numarasının 101 olduğu izleyicinin gözünden kaçmayacak şekilde belirgindir. 101 rakamı ile Neo’nun ‘’tek’’ olduğunu vurgularken bir yandan da Neo’nun inisiye yolunda ilk derecede olduğunun göstergesidir.

‘’1 (bir) rakamı Monad ismiyle anılır çünkü her zaman aynı kalır yani çokluktan ayrıdır. Özellikleri şunlardır; ona akıl denir çünkü akıl sabit ve hâkimdir; hermafrodit denir çünkü hem erkek hem dişidir; tek ve çifttir çünkü çifte eklenince tek, teke eklenince çift yapar; Tanrı denir çünkü her şeyin başı ve sonudur fakat kendisinin ne başı ne de sonu vardır; iyidir çünkü bu Tanrı’nın doğasıdır, maddenin kabıdır çünkü esasen maddi olan düadı (ikiyi) üretir. (Manly P. Hall)’’

Neo şaşkınlığını atamamışken ekrana ‘’beyaz tavşanı izle’’ yazısı belirir ve kapısı çalar. Gelenler yasadışı iş yaptığı bazı arkadaşlarıdır. Arkadaşı ‘’Sen benim kurtarıcımsın, kişisel İsa Mesihimsin’’ der. Bu sözlerle çok net bir Mesihlik iddiasında bulunmayan İsa’nın ilk dönem Hıristiyanlarının onu Mesih şeklinde görmeye ve göstermeye çalışmalarına bir göndermedir. Ve bu Mesihlik iddiasının başkaları tarafından dile getirilmesi film boyunca sürekli tekrar edecektir. Neo’nun yaptığı yasadışı iş karşılığında aldığı parayı Jean Baudrillard’ın ‘’Simulacra and Simulations’’ kitabının ‘’On Nihilizm’’ bölümüne koyması ‘’kandırmacanın bir parçası olan Matrix’teki tüm kurumların yok edilmesi’’ gerektiği anlamında ve Neo’nun da İsa Mesih olduğu yorumlanmışsa da aynı fikirde olmadığımı belirtmek zorundayım.

‘’Kabalizm’in popüler bir doktrin haline gelmesine sebep olan Safed Kabalası ya da Lurianik Kabala kurtuluş merkezli ‘’tikkun olam’’ doktrini üzerine şekillenmiştir. Isaac Luria Aşkenazi isimli bir Kabalacı tarafından formüle edilen ve öğrencisi Hayyim Vital tarafından yayılan bu doktrin, yaratılışın kozmik bir felaketle sonuçlandığı ve dünyanın tamir edilmeyi beklediği inancına dayanır. Buna göre yaratılış faaliyeti, sonsuz ve mutlak ilahlığın kendi dışındaki varlığa yer açmak kendini ya da nurunu içine çekmesi ve ilahlığın tam merkezinde oluşan, şekilsiz maddi güçlerle dolu bu boş ve karanlık alana, onlara şekil vermek üzere on sefirot’un yerleşmesini gerektirmektedir. Fakat yaratılış sırasında beklenmedik bir şey olmuş ve ilk üç sefirot’tan çıkan ilahi nuru taşıyan güçler ya da kaplar kırılmıştır. Kırılma sonucunda ilahi nurun bir kısmı bu kırık kaplarla birlikte yaratılışın içine dağılmış ve karanlık alandaki şekilsiz güçlerle birleşmek suretiyle yaratılışta kaos ve kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yaratılış’ın en başta tasarlanmış olan homojen ve iyi karakterini bozan bu trajediye (kozmik kötülük) daha sonra Âdem’in işlediği günahla birlikte ruhların kötülükle temasa geçmesi problemi (etik kötülük) eklenmiştir. Bu durumda ters giden yaratılışı normale çevirmek ve kaos ortamı yerine ilahi düzeni tesis etmek için her bir (Yahudi) ferdin Tevrat emirlerini yerine getirmek suretiyle hem ruhların hem de dünyanın tamirine katkıda bulunması gerekmektedir; ki bu tamir ameliyesi dünyanın sonundaki Mesihi dönemi hazırlayan kurtuluş sürecine denk gelir. (Şinasi Gündüz)’’

Filmin ortaya çıkışından günümüze dek, en genel tabiriyle Hıristiyanlığın ‘’kurtarıcı İsa Mesih’’ teması üzerine kurulduğu fikri işlenmiştir. Yahudi olan yönetmenlerin Hıristiyanlık, Mesih, İsa, kurtarıcı, kıyamet, dünyanın sonuna ilişkin apokaliptik ve eskatolojik vurguların Amerika ve Avrupa’daki Hıristiyan seyirciyi sinemaya çekmek adına filme serpiştirildiğini, filmin amacının ve konusunun tamamen Kabalacı öğreti düşüncesinde olduğumu yinelemek durumundayım. İnsanın ruhsal doğası fiziksel bedenin içine gizlendiği gibi yazılmamış olan da –Kabala- filmin içine gizlenmiştir.

"Hıristiyanlık âlemi İsrail’in gizli öğretisini içeren saklı metinlere asla sahip olamamıştır; eğer Kabalacılar Musa Gizemlerinin kayıp kitaplarının Tevrat’ın içine gizlendiği konusunda haklıysa, o vakit kutsal metinler gerçekten de kitap içinde kitaptır. Hahamlar arasında Hıristiyanlık hiçbir zaman Eski Ahit’i anlamamış ve hiçbir zaman anlamayacak görüşü hâkimdir." Manly P. Hall

Bilmeyen okurlar için küçük bir hatırlatmanın yerinde olduğunu düşünüyorum. Kitabı Mukaddes (The Holy Bible) ‘’Eski Ahit’’ (Tevrat-ı Şerif) ve ‘’Yeni Ahit’’ (İncil-i Şerif) bölümlerinden oluşur. Museviler, Yeni Ahit’i kabul etmez ve yalnızca Tevrat’ı okurlar; Hıristiyanlar ise hem Eski Ahit’i hem Yeni Ahit’i kabul etmiş, ikisini Kitabı Mukaddes adı altında birleştirmişlerdir. Ayrıca Eski Ahit’in Musa’nın olduğu söylenen ilk beş kitabına da Tevrat denir; Zebur ise Davut’un olduğu söylenen (Eski Ahit içine alınmış bulunan) ‘’Mezmurlar’’ kitabı adı altında derlenmiş ilahilerden oluşur.

Yıl 2199’dur ve Metacortex isimli bir yazılım şirketinde sıradan bir bilgisayar programcısı olan adamımızın gerçek adı Thomas A. Anderson’dur ve mesai dışında kalan zamanlarında ‘’yasaların öngördüğü tüm bilgisayar suçlarını işlemiş’’ Neo takma adını kullanan bir hackerdir. Thomas adı, kendi gözleriyle gördüklerine bile inanmayan bir aziz olan Aquinolu Thomas’tan alınmış olmalıdır. Bu ismin seçilmesi, seyirciye, gördüklerine değil saklı olanı keşfedip ona inanması gerektiğini vurgulamak içindir.

‘’İnsanoğlu’’ anlamına gelen Anderson adının ise -Yunanca andros insan demektir- İsa’ya bir gönderme olduğu kabul edilse de -Hıristiyanlar için- kastedilenin İsrail kabilesi ve Tanrının Krallığından önce düzeni sağlamak için gelecek olan Mesih’e gönderme olduğunu düşünüyorum. Film boyunca da Neo’dan sürekli olarak ‘’yalnızca bir insan’’ diye söz edilir, gerek dostları gerekse düşmanları tarafından.

"Apokaliptik metinlerde Mesih eskatolojik bir karakterdir ve insanoğlu (son of man) kavramıyla birlikte kullanılmaktadır. Eski Ahit’te eskatolojik Mesih dünyayı kurtarmak üzere gökten inen, doğaüstü bir varlık değildir. Kurtuluş yalnızca Yahve’nin eseridir. Mesih, Davud soyundan bir ölümlüdür; Davud’un tahtına oturup adaletle hüküm sürecektir." Mircea Eliade

İsmin ortasındaki ‘’A’’ -gelecekteki Mesih’in ilk örneği- olan Âdem’e göndermedir ve Trinity’nin temsil ettiği simgelerden biri de budur.

‘’Kabala’nın en derin sırlarından biri Âdem isminin harflerin (ADM) dayanan bir Notarikon’da gizlidir. Bu üç harf üç peygamberin –Âdem, Davud ve Mesih- isimlerini oluşturur. Bu üç kişinin tek ruha sahip olduğu söylenir. Bu ruh insanlığın Dünya Ruhu’nu temsil ettiği için, Âdem içteki ruhu, Mesih tekâmül eden ruhu ve Davud’ta ruhun epigenesis halini temsil eder’’ Manly P. Hall

Neo’nun durumunda bir gariplik sezen arkadaşları solgun göründüğünü ve neler olduğunu sorarlar. Neo ise yanıt olarak ‘’Hiç uyanık mısın, uyuyor musun duygusuna kapıldığın oldu mu’’ demesinden ‘’arayış içinde olduğunu’’ anlarız. Arkadaşları kendileriyle gelip, kafasını dağıtmasını isterler. Neo, çalışacağını söyleyerek kapıyı kapatmak üzereyken, kızın omzunda ‘’beyaz tavşan’’ dövmesini görür ve içindeki macera duygusuna yenik düşerek teklifi kabul ederek dışarı çıkar. Buradan başlayarak filmin hemen her yerinde Alice Harikalar Diyarında göndermeler bulunduğunu ancak bunların çok açık olması nedeniyle yazı kapsamının dışında bıraktığımı söylemek durumundayım.

Bir gece kulübünde eğlenen, dans eden ve içkilerini içenler arasında Neo elinde içkisi yalnız başına bir köşede dikilmektedir. Neo’daki tuhaflığı anlamaya çalışırken birden Trinity ortaya çıkar ve ‘’Merhaba Neo’’ der. Tanıştıklarında Neo’nun Trinity ismini duyduğunu –o da efsanevi bir hackerdir. Konuşmaları esnasında Neo’nun Matrix isimli bir programı aradığını, Trinity’nin de aynı yollardan geçtiğini öğreniriz. Trinity ayrılırken ‘’Eğer çok istersen o seni bulacaktır’’ der ve ayrılırlar.

Trinity’nin oda numarası olan 303 ile anlatılmak istenen ise onun 33. dereceden inisiye olduğu ile her türlü üçlü doğayı gösterir. Üçlü doğa ile anlatılmak istenen Kabalacıların Yaratıcı Teslisidir. 3 rakamı bilgelik ve kavrayışın simgesidir çünkü insan şimdiyi örgütler, geleceği görür ve geçmişin planlarından yararlanır. Kabala’da her şeyin kökeninin üç olduğu yazılıdır.
                                       

İbrani Triad : Kabalacılar Şin harfini, ilk üç Sefirot'un teslisini göstermek için kullanmışlardır. Diğer ikisinin biraz üstünde olan ortadaki küre Keter, Ak Baş, Taç Sefirası'dır. Diğer iki küre Hokmah, Baba ile Binah, Ana Sefirot'unu gösterir. İlahi Ana ile İlahi Baba'nın birleşmesinden alemler ve canlı kuşaklar yaratılmıştır. Şin harfinin alevi andıran üç noktası, uzun bir dönem boyunca Kabalacıların Yaratıcı Teslis inanışını gizlemek için kullanılmıştır.

O gecenin sabahında zamanında uyanamayan Neo işine geç geldiği için patronunun ofisine çağrılır. ‘’Özel olduğunuza inanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz’’ sözcükleriyle başlayan fırça konuşması, patronunun ‘’bir seçim yapması gerektiği, bu şirkette çalışmak istiyorsa çalışma saatlerine uyması gerektiğini söylemesi ile devam eder. Bu esnada binanın  ‘’camlarının silinmesi’’ Neo’nun dikkatini patronunun konuşmasından daha fazla çeker. Camların silinmesi aydınlanma yolunda yürüyeceğinin simgesidir. Camları silenler ise bizzat Wachowski kardeşlerdir. Camlar silinmekte, bakış açısı genişlemekte, gerçek bir seçim şansı doğmaktadır. Bir şeylerin değişeceği kesindir. Patronunun Neo’yu bir seçime zorlaması Neo’nun aydınlanması yolunda forsing etki yapar ve aynı zamanda kendini Neo’nun yerine koyan seyircinin seçim yapmasını kolaylaştırır.

Ofisine geçen Neo’nun ruh halinin karmakarışık olduğu çok belirgindir. Bilgisayarını dahi açmamış ve koltuğunda öylece oturmaktadır. Bir kurye şirketi görevlisi, zarf bırakır. Zarfı içinden bir cep telefonu çıkar ve telefonun zili çalmaya başlar. Arayan ajanların gözünde ‘’yaşayan en tehlikeli insan’’ olan Morpheus’tur.

Morpheus ‘’Seni arıyordum’’ der, ‘’Hazır mısın bilmiyorum ama vaktimiz azalıyor.’’ Trinity’nin peşindeki adamlar şimdi Neo’nun peşindedir. ‘’Yol gösterebilirim ama dediklerimi aynen yapman gerek’’ diyen Morpheus ‘’yol gösterici’’ tavrını film boyunca sürdürür. Morpheus, Yunan mitolojisinde düşler tanrısıdır ve özellikle krallar ile kahramanların rüyalarından sorumludur. Filmde de arayış içinde olan ve geleceği bildirilen Mesih’i aramak ve bulmakla görevlidir.

Neo, Morpheus’un dediklerini yapsa da yüksekten atlamasını gerektiren eylemi yapamaz. Bu hala şüpheleri olduğunun ve hazır olmadığının göstergesidir. Neo’ya atlaması yani aydınlanarak maceraya atılması veya ajanlar tarafından yakalanarak gündelik hayata dönmesi için seçim şansı sunarak telefonu kapatır. Seçilmişliğini anlayamayan Neo ‘’Bunlar neden bana oluyor? Ben ne yaptım ki?’’ diyerek macera çağrısına kulak tıkamaya çalışır. Atlaması gereken yerin yüksekliği gündelik yaşamı ile aydınlanması arasındaki farktır. Korkan Neo gündelik yaşamına sığınmanın en doğru olduğuna karar verir ve teslim olur.

Moprheus’un Neo ile irtibat kuracağına inanan ajanlar, işbirliği yaptığı takdirde kendisine yeni bir başlangıç ve dosyasının temizlenmesi sözünü verirler. Teklifi reddeden ancak vücuduna yerleştirilen vericinin gerçekliğini algılamakta zorlanan Neo yaşadıklarını kötü bir rüya olarak görme eğiliminedir. Uyandığında Morpheus arar ve buluşmak istiyorsa Adams Caddesi Köprüsüne gelmesini söyler. Yağmur aydınlanmasının ve arınmasının simgelerindendir.

''Karanlık ve yağmurlu bir gecede Trinity ve Morpheus’un diğer adamları Neo’yu siyah bir limuzine bindirirler. Ajanların bedenine yerleştirdikleri aygıtı çıkardıktan sonra Neo’yu Morpheus’a götürürler. Bu gece yolculuğu sırasında sağanak biçiminde yağan yağmur, bir kez daha, aşikâr bir arınma metaforudur. Altından geçtikleri köprü de Neo’nun bir inisiyasyon sürecine girdiğini simgeler; köprü kahramanı yolculuğun yeni bir aşamasına, serüven eşiğine götürecektir. Morpheus’la karşılaşacağı binanın girişindeki döşeme, bir satranç tahtası gibi siyah-beyaz karelerle kaplıdır. İnisiyasyon rituslarının uygulandığı Mason localarında da döşeme aynı biçimde düzenlenir. Mozaik döşeme olarak adlandırılan bu uygulama, simgesel olarak aydınlık-karanlık, iyi-kötü, bilinen-bilinmeyen karşıtlıkları ifade eder.’’ Dila Tecimer

‘’Sende zaten uyanmayı bekleyen birinin bakışları var’’ der Morpheus. Neo bu aşamaya kadar asla seçilmiş, özel, kutsal ya da Mesih olduğuna ilişkin hiçbir şey dile getirmemiş hatta bunu ima etmemiştir. Başına gelenlere –macera çağrısına- yanıt vermeyi istemekte ancak bir yandan da gündelik yaşamın huzurlu rahatlığına –sahte olduğunu, içindeki arayışın hiç bitmeyeceğini bilmesine karşın- dönmeyi düşünmektedir. İkilinin arasında ''kadere'' dair ve etrafta bulunan her şeyin ''gerçeklerin görünmesini engellemek için insanların gözlerinin önüne serilen sahte dünya'' olduğu yönünde filmin en etkili konuşmalarından biri geçer.

‘’Hiç gerçek olduğuna inandığın bir rüya gördün mü Neo?’’ diyerek Morpheus Mesih’in geleceğinin ve gerçekliğinin kendisi tarafından kesinkes görüldüğünü, kimse inanmasa bile bu inancına sahip çıkacağını vurgulamaktadır. Bu konuşmayı duyunca aklıma gelen bir paragrafı yazmadan geçemeyeceğim.
''Günün birinde Cuang Cou, bir kelebek olduğunu, neşeli, hayattan memnun bir kelebek olduğunu rüyasında görmüş. Bu kelebeğin Cuang Cou’dan haberi yokmuş.
Birdenbire uyanmış; bir de görmüş ki, gerçekten Cuang Cou imiş. Şimdi artık, Cuang Cou rüyasında bir kelebek mi olmuştu yoksa bir kelebek rüyasında kendini Cuang Cou olarak mı görüyor, bunu bilemiyormuş.Bir kelebekle Cuang Cou arasında fark vardır. Fakat, ne dersin, varlıklar işte böyle değişirler. Cuang Cou, MÖ-350-300)’’

İnisiyasyon sırasında aday iki kapıdan geçerlerdi. Aşağı âlemlere açılan birinci kapı onun cehalete doğuşunu simgelerdi. İkinci kapı ise aydınlanmaya açılırdı. Seçimini yaparak kırmızı hapı alan Neo, yeniden doğar. Bebeğin doğumu gibidir, saçsız ve çıplaktır. Bu sahne ile bakire doğumun sembolize edildiğin söylenirse gerçek anlamının bu olmadığını belirtmeliyim. Aşağıdaki aydınlatıcı paragraf, filmle ilgili pek çok anlaşılmayan noktaya açıklık getirmektedir.

                       
‘’Kabalanın gizli öğretilerinde insan bedeninin Aurik Yumurta denilen, balonumsu, uçuşkan bir oval şeyin içinde olduğu öğretilir. Ayn Sof küresi, yaratılmış evren için neyse bu yumurta da insanın fiziksel bedeni için odur. Daha doğrusu, bu Aurik Yumurta insan denilen varlığın Ayn Sof küresidir. Dolayısıyla gerçekte insanın mutlak bilinci her yöne uzanan ve aşağı bedenini tümüyle çevreleyen bir auranın içindedir. Kozmik Yumurta’nın içindeki bilincin merkezi bir noktaya yoğunlaşması gibi, insanın Aurik Yumurtası içindeki bilinç yoğunlaşır ve Ego denilen bilinç noktasını tesis eder. Doğadaki evrenlerin Kozmik Yumurta’nın içindeki uyku halindeki kuvvetlerden oluşması gibi, insan tarafından doğanın çeşitli âlemleri içindeki enkarnasyonlarında kullanılan her şey bu Aurik Yumurta’nın içindeki uyku halindeki güçlerden çekilir.’’ Manly P.Hall

Kozasından kurtulan Neo sulara bırakılır ancak ölmek üzereyken ‘’sudan’’ çıkarılır. Sulardan alınan Neo nurlu göklere çekilir, yükseltilir. Burada pek çok kişi İsa’nın göklere ‘’çekilmesinin’’ vurgulandığını söylese de olay örgüsü her yönüyle ve doğal olarak Musa öyküsüyle örtüşmektedir. Zaten filmi İsa ve Hıristiyanlık bakış açısıyla izlemeye çalışırken beni en çok zorlayan sahne ve filmin bütünüyle ve derinlikli olarak ‘’Kabala’’ üzerine olduğunu anlamamı sağlayan bu olay olmuştur. Böylece uyanma ve arınma aşamasının sona ermiş olduğu artık aydınlanma aşamasına geçildiğini anlarız. İnsanın uyanışı yumurtanın çatlamasına ve Aurik gerçekliğin ortaya çıkışı ile ilgilidir. İnsan kendi egosu ile doldurduğu ve içine hapsolduğu yumurtayı kırarak gerçek yaradılış aşamasına ulaşacaktır. Aurik kabuk uyku halindeki kuvvetlerin uyanışıyla kırılır. Her uyanış belirtisi yumurta da görülmeyen çatlaklara neden olur. Merkezi kuvvetin son aktivasyonu ile uykudaki kuvvetlerin son uyanışı Aurik kabuğun yarılmasına ve insanın yeni bilince doğmasına neden olur.

Platon’un Devlet adlı eserinde “uyanmış” kişi ile “uyuyan” kişi arasındaki farkı mağaradan çıkış sembolizmiyle şöyle açıklanmıştır: ‘’Derin bir mağaranın dibinde, çocukluklarından beri ayak ve boyunlarından zincirlenmiş halde insanlar yaşamaktadır. Bunlar “uyuyanlar” sayılan kimselerdir. Mağaranın girişine sırtları dönük olarak zincirlenmiş olan bu insanlara ışık arkalarından geldiğinden ve zincirlenmiş boyunlarını çeviremediklerinden ışığı doğrudan görememektedirler. Yalnızca önlerine bakabilmekte ve ancak ışığın duvara yansıttığı kukla türünde gölgeler görebilmektedirler. Gün ışığına çıkmadıkça “hakikatler”i göremeyecek olan bu kimseler, ancak objelerin mağara duvarına yansıyan gölgelerini görebilmekte ve bu gölgelere bakarak, o objeler hakkında yalan yanlış birtakım yorumlarda bulunmaktadır. Hakikatleri görebilmek ancak zincirlerden kurtularak mağaradan gün ışığına çıkmakla olanaklıdır. Kısaca, “uyanış” mağaranın dışına çıkıştır; uyanabilmiş olanlar mağaranın dışında, gün ışığı altında objeleri hakikatte oldukları görmektedirler. ‘’Gözlerim neden acıyor’’ diye soran Neo’ya Morpheus ‘’Daha önce hiç kullanmamıştın’’ diyor. Neo’nun gerçekleri göremediği, şu andan itibaren görmeye başlayacağı simgeleniyor. Neo uyanışı gerçekleştirmiş olandır ve ışığa, bilgiye kendi gözleriyle ilk kez bakmaktadır.

Daniel’in Kitabı’nda (ilk yazılan Yahudi apokaliptik kitaplarından birisidir ve kendisinden sonra yazılan pek çok kitaba esin kaynağı olmuştur. Daniel’in Nebukadnezzar’ın sarayında uşaklık yaptığı ve kralın rüyalarını yorumladığı söylenmektedir) Nebukadnezzar’ın (MÖ 605-562) gördüğü bir düş anlatılır. Kral düşünde bir heykel görmüştür. Başı altından, göğsü ve kolları gümüşten, karnı ve kalçaları tunçtan, bacakları demirden ve kildendi. Birden bir yerlerden kopup gelen bir taş, heykele çarptı. ‘’Demir, kil, tunç, gümüş ve altın aynı anda parçalandı, yazı harman yerindeki saman çöpleri gibi oldular. Derken bir rüzgâr çıktı, hiç iz bırakmadan hepsini alıp götürdü. (2.32-36)’’

Yozlaşmış ve tamire muhtaç dünyanın sonunun yaklaşması ancak ardından Tanrının ebedi krallığının kurulacağı Daniel’in Kitabı’nda müjdelenirken Mesih’in gelecek olduğu dönemin en güçlü kralının rüyası biçiminde aktarılır. Kralların ve kahramanların rüyalarından sorumlu olan ve Mesih’e yol gösteren Mropheus’un gemisinin adının Nebukadnezzar olmasından daha doğal ne olabilir ki? Morpheus’un gemisinin adının -kaçınılmaz bir biçimde- NEBUCHADNEZZAR olmasının taşların yerine oturduğunun göstergesidir.

Geminin model numarası olan Mark 3 No.11 yeni Ahit’in Markos bölümünün 3. babının 11. mısrasına denk düşer. ‘’Mar. 3.11 Kötü ruhlar da O'nu görünce ayaklarına kapanıyor, «Sen Tanrı'nın Oğlusun!» diye bağırıyorlardı.’’ Bu göndermenin de Hıristiyan izleyiciye sunulan ekzoterik sahnelerden olduğu düşüncesindeyim.

Morpheus’un gerçek dünyayı göstermesiyle kaos güçlerinin dünyayı ele geçirdiğini görürüz. Yahudi kıyamet metinlerinde birçok afet ve mahşeri kozmik görüngü dünyanın sonunu haber verir. Gece güneş ve gündüz ay parlayacak, çeşmelerden kan akacak, yıldızlar yörüngelerinden çıkacak, ağaçlardan kan damlayacak, yerin derinliklerinden ateş fışkıracak, taşlar haykırmaya başlayacak, yıl kısalacak, insanlar birbirini boğazlayacak, kıtlık ve açlık başlayacak ve yargı günü gelip çatacaktır. Mevcut dünya tam da bu haldedir. Ancak insanlar görmemeyi, gündelik yaşamlarının güvenliği içerisinde kalmayı yeğlemektedirler. TV simüle edilmiş ve manipülasyona uğratılmış bir hayat sunmaktadır.

‘’İnsanlar doğmuyor, yetiştiriliyor. Gökleri biz kararttık, artık güneş yok’’ sözü inancın silindiği, karanlık güçlerin dünyayı ele geçirdiğinin göstergesidir. Yahudi eskatolojisini etkileyen Perslere göre sonsuzlukta bir arada var olan iki ilke mevcuttu. Bunlardan ilki olan Ahuramazda veya Hürmüz İyiliğin Ruhu idi. Hürmüz’den çeşitli güçlerde birçok iyi ve güzel ruh çıkmıştır. Sonsuz var oluşa sahip ikinci ilkeye Ahriman deniyordu. O da saf ve güzel bir olmasına rağmen, Ahuramazda’nın güçlerini kıskanarak ona karşı isyan etmişti. Bu isyan Ahuramazda ışığı yarattıktan sonra gerçekleşmiştir çünkü Ahriman bundan önce Ahuramazda’nın var olduğunu bilmiyordu.  Bu kıskançlık ve isyandan dolayı Ahriman kötü ruh oldu, Ahuramzda’ya zarar vermek için kendinden bir sürü yıkıcı yaratık yarattı. Ahuramazda yeryüzünü yarattığı zaman Ahriman onun daha kesif unsurlarının içine girdi. Ahuramazda ne zaman iyi bir şey yapsa, Ahriman onun içine bir kötülük koydu. Ahuramazda ile Ahriman, doğanın egemenliği ve insan ruhunun hâkimiyeti için savaşmaktadır.

Neo anlatılanların korkunçluğu ve büyüklü karşısında korkuya kapılır ve reddeder. Anlatılanlar aklının kaçırmasına yol açacak kadar büyüktür, şüpheye kapılır ancak Morpheus anlayışla karşılar. Bilgi insanlardan saklanmış ve insanlar ele geçirilerek köle haline getirilmiştir. Gerçeği kabullenemez ve kusar. ‘’Hiçbir aklı belirli bir yaşa gelmeden özgürleştiremeyiz. Tehlikelidir. Zihin gerçeği kabul etmekte zorluk çekebilir. Bunu daha önce de gördüm. Bunu yaptım çünkü buna mecburdum. Bir kehanet onun dönüşünü müjdeledi. Savaş sona erecekti. İnsanlarımızı kurtaracaktık. Bu yüzden bizler bütün hayatımızı Matrix'in içinde onu arayarak geçirdik. Bunu yaptım çünkü arayışın bittiğine inanıyorum’’ der Morpheus. Buradan devamla Yahudi Mesih inancına ilişkin açıklama yapmanın zorunlu olduğunu görüyorum.

İsrailoğulları dağılmayı ve sürgünü kaçınılmaz bir durum olarak karşılıyorlardı çünkü Tanrı’nın cezası şiddetli olmalıydı. Esarete düştüklerinde yaşadıkları acılar, ıstıraplar onları kedere, ümitsizliğe sürüklemekle beraber Tanrı’nın İsrail’e olan vaadinden şüphe etmezlerdi. Çünkü Tanrı Davud’a hanedanını kurtaracağı ve onlara merhamet edeceğine dair ahit vermiştir. Davud’un evinin oğullarından biri kral olacak ve Tanrı’nın sözü gerçekleştirecektir. İsrailoğullarını düşmanlara karşı koruyacak savaşçı fikrinden Mesih fikri ortaya çıkmıştır. Bu Mesih, Tanrı’nın kontrolünde ve onun tasdikiyle Sion’da adaletli bir şekilde egemen olacak ve orada hüküm sürecektir. O sadece Tanrı’nın Krallığını hazırlayan bir ara unsurdur. Mesih’in zamanları ideal bir dönemdir ve bu dönemde İsrailoğulları günahlarından temizlenir. Yahudilerin parlak bir geçmişe sahip olmadıkları ortadadır. Bu nedenle onlar geçmişten çok tarihin sonuna önem vermişler, umutlarını hep yarına ertelemişlerdir.

‘’Yahudiler erdem ve mutluluk için tarihin başında yer alan geçmiş bir altın çağa değil peygamberlik ve bilgelikle yoğrulmuş günlerin sonuna bakmaktadırlar.’’ Greenstone

Yahudilere göre evrensel tarihin tek amacı Tanrının Krallığının kurmaktır. Tanrı, sevgili kullarını dünyanın sonunda kendi krallığında toplayacak ve onlara kaybettikleri her şeyi geri verecektir. Vaad edilen topraklara dönecekler, mabedi yeniden inşa edecekler ve önceden ölen İsrailoğulları dirilecektir. Tanrının Krallığı tam bir adalet, tam bir iyilik ve tam bir mutluluktur. Tanrının Krallığı gerçekleştiğinde çöl ve kurak yerler yeşillenir, bozkırlar sevinir, her taraf çiçeklerle kaplanır, körlerin gözleri, sağırların kulakları açılır, topallar geyikler gibi koşmaya, zıplamaya başlar, dilsizler konuşur, çölde sular fışkırır, kızgın kumlar göllere dönüşür, susuz topraklar su kaynağı olur ve tüm bunlar Tanrının bizzat kendisinin gelmesi ve insanları kurtarması ile olur. Kurtla kuzu bir arada duracak, kaplan oğlakla yatacak ve buzağı genç aslanla bir arada olacak ve bunların hepsini küçük bir çocuk güdecek. Emzikteki çocuk kara yılanın deliğinin üstünde oynayacak ve sütten kesilmiş çocuk elini engereğin kovuğu üzerine koyacaktır. Tabii bütün bunların gerçekleşmesinden önce Mesih gelecek ve hazırlık yapacaktır.

Mesih sıradan bir insan değildir. Olağanüstü özelliklere ve güçler sahiptir. Dolayısıyla onun sıradan insanlarla aynı kategoride yaratılmış olması beklenemez. Bu nedenle Mesih, ilk yaratılan yedi şey arasına konulmak suretiyle ona verilen değer de artırılmaya çalışılır.

''Şabat’ın arifesinde Gehenna’nın (sehennem) ateşi henüz yaratılmamıştı. Yedi şey dünya yaratılmadan önce yaratıldı. Bu yedi şey; Torah, Pişmanlık, Aden Bahçesi, Cehennem, Zafer Tahtı, Mabed ve Mesih’in adı’’ (aktaran Cengiz Batuk)

Hıristiyan ve Yahudiler Mesih, Müslümanlar Mehdi, Budistler Maitreya Budha, Hindular Kalki, Zerdüştler Saoşyant, Konfüçyüscüler Doğru Kişi, Maniheistler Muhteşem İsa ve Sabiiler Praşai Siva’yı beklerler.

Cypher’ın Neo’ya olan inançsızlığı gizli değildir. Bunu Trinity’nin ‘’Yoksa inanmaya mı başladın’’ sözlerinden çıkarabiliyoruz. Neo ile konuşmasında da mavi hapı almadığı için pişmanlık duyduğunu itiraf eder. (kırmızı ve mavinin anlamları nedir) Morpheus ve Neo’ya inanmadığı gibi Neo’nun içine şüphe tohumları eker. (Kardeşlerin hem yazıp hem de yönetmeleri ellerini serbest bırakmıştır. Hıristiyanlık ve İsa’ya ilişkin olduğu düşünülen göndermelerin hemen hepsi insanların zihnini meşgul etmek içindir. Asıl amacı gizlemektir. Morpheus’u ajanlara teslim etme karşılığında Matrix’in yanılsamasına geri dönmek isteyen Cypher’in bu isteğinin gerçekleşmesi imkânsızdır. Çünkü bir zamanlar inisiye edilmiştir ve inisiyasyonun geri dönüşü yoktur. Bu da Cypher’in öleceğinin bir göstergesidir.

Lucifer’in tacının taşı Lapis Exilis (küçük, değersiz taş) gökten düşmüştür. Güneşin başmeleği, İsrail’İn Gizli Tanrısı Mikail –Davut’un öğretmeni- melekler ordusunun başında Lucifer’ve onun asi ruhlarına saldırmıştır. Savaş esnasında Mikail alevli kılıcıyla, rakibinin parlak Lapis Exilis’ine bir darbe indirmiş ev yeşil taş semavi halkalardan geçerek karanlık ve ölçülemez derinliklerdeki uçuruma düşmüştür. Lucifer’in parlak mücevher taşından İsa’nın son yemekte içkisini içtiği Sangreal yani Kutsal Kâse yapılmıştır.  Cyhpher ile Neo’nun aynı kadehten içki içmelerinin arkasındaki sembolizm budur.

Morpheus Neo’yu kadine götürür. Cypher daha önce ‘’Niçin götürmüyor’’ dediğinde Trinity ‘’Hazır olduğunda’’ cevabını vermişti. Neo’nun hazır olduğunu anlarız. Trinity de kahine gitmiştir ve kahin kendisine ‘’seçilmiş olana âşık olacağını’’ söylemiştir. Kâhinin kapısının üzerinde Temet Nosce (Kendini Tanı)  yazmaktadır. Bu yazı Delfi Tapınağının girişinde yer almakta olduğuna göre kâhinin evinin de Delfi Tapınağı olsa gerektir. İlk dönemlerinde birçok bakire kız tapınağın hizmetine adanmıştır. Kadınların kehanetleri almak için seçilmelerinin nedeni, onların ‘’heyecan buharlarına’’ çok daha çabuk ve eksiksiz olarak tepki verecek bir duyarlılığa ve duygusal yapıya sahip olmalarındandır. İlk kâhinler genç kızlardan oluşmuş olsa da, daha sonra elli yaşını geçmemiş kadınların kehanette bulunması yasaklanmıştır.

                                                    
Delfi üçayağı ile Musevilerin Ahit sandığını ilişkilendirmeye çalışanlar olmuştur. Üçayaklı çerçeve Ahit Sandığına, düz plaka veya masa Merhamet Tahtına ve huni biçimindeki kaplam ise Ahit Çadırı'na benzetilmiştir.

Bütün insanlar ne istediklerini bilirler fakat neye ihtiyaçları olduğunu bilmezler. Pisagor öğrencilerini  ‘’kendiniz için dua etmeyin’’ diye uyarırdı. Tanrılardan ricalarda bulunduklarında kendileri için bir şey istememeleriydiler çünkü hiçbir insan kendi için neyin iyi olduğunu bilemez, dolayısıyla elde edildiğinde zarar verecek bir şeyi istemek doğru değildir. Neo da bilinmezlikler arasında kaybolmak üzereyken ve kendisi için neyin faydalı olacağını bilmezken Morpheus’un yol göstericiliğine ihtiyaç duyar.

Kâhin Neo’nun şüphelerini görür, anlar. Kâhin ile görüşme Neo’nun inisiye yolunda geçmesi gereken aşamalardandır. ‘’Seçilmiş’’ olmadığını öğrenmesi Neo’nun rahatlamasına yol açmıştır ancak kâhinin haklı olduğunu anlamakta gecikmeyiz. Thomas Anderson ölmedikçe yani inisiye olmadıkça Neo ortaya çıkmayacak yani doğmayacaktır.

Kabalacı Gizemlerinin ilk inisiyeleri, onun ilkelerinin insanın düşüşünden önce, Tanrı tarafından bir grup meleğe öğretildiğine ve meleklerin bu sırları Âdem’e öğrettiğine inanmaktadır. Âdem’in öğretmeni melek Raziel, Şem’in öğretmeni melek Tophiel, İshak’ın öğretmeni melek Rafael, Musa’nın öğretmeni melek Metatron ve Davud’un öğretmeni ise melek Mikhail’dir.  Böylece Neo’nun kendisinden geldiği söylenen 5 kişi ile kimlerin kastedildiğinin anlamı ortaya çıkar.

Kâhinin dönüş yolunda ajanların tuzağına düşerler ve Morpheus Neo’nun kurtulması için kendini feda eder. Neo, kendine bile inanmazken ve şüpheleri varken Morpheus’un hiç düşünmeden kendini feda etmesi karşısında şaşkınlığa uğrayan Neo hiç olmadığı kadar kararlıdır. Bir şeye duyulan derin ve güçlü inanç karşısında iradesi kırılır ve Morpheus’u kurtarmak için geri döner. Neo Moprheus’u kurtarmak için geri dönmezse, macera çağrısına kulak vermezse her şeyin boşa gideceğini anlamış, şüpheleri yok olmuştur. Aydınlanmıştır. Morpheus’un ölümünü seyretmesi durumunda yaşayacağı düşmanlık, utanç ve hayal kırıklığı ölene kadar peşini bırakmayacaktır.

‘’Biliyor musun ilk Matrix'in kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya için yapıldığını biliyor muydun?’’ Ajan Smith’in bu sözleri ile kastedilen ilk Matrix’in Âdem ve Havva’nın yaşadığı cennet bahçesi –Eden- olduğu çok açıktır. Birinci Matrix bu dünyada değildir çünkü ikincisi mevcuttur. İkinci Matrix ise bozulmuştur ve Tanrı’nın Krallığının gelişinden önce her birey özellikle de Mesih tarafından onarıma ihtiyacı vardır. Üçüncü Matrix’i yaratıp yaratmamak yalnızca Tanrı’nın isteğine tabiidir.

Neo uzun mücadelelerden sonra Morpheus’u kurtarır ve kesin bir biçimde ‘’seçilmiş’’ olduğuna inanır. Ancak inanmayan tek bir kişi kalmıştır. O da Trinity’dir. Kahin Trinity’e ‘’seçilmiş olana’’ aşık olacağını söylemiştir. Neo, ilk atlayışını gerçekleştiremediği Heart otelinin önünden geçer. Bu kez inançlıdır ancak Ajan Smith tarafından öldürülür. Trinity’nin aşkı sayesinde ölümden dönerek geri gelir. Eski dünyanın inançsız adamı ölür ve seçilmiş olan Neo yeniden, ruhsal olarak doğar. Trinity’nin Neo’ya aşık olduğunu anlamasıyla uyanış-arınma-aydınlanma-inanç ve sevgi tamamlanır.

Enoch kitabında ‘’öldükten sonra dirilmek gibi olağanüstü özelliklere sahip olan Mesih…’’ ibaresi yer almaktadır ve ister ruhsal ölümü simgelesin ister fiziksel olarak ölüp dirilmeyi kastetsin Neo’nun Mesihliği inkar edilemeyecek şekilde kanıtlanmış ve kesinleşmiş olur.

Neo kendi Ajan Smith karakterine bürünmüş olan zıttını öldürür. Mesih karşıtı tip olarak kabul edilen Beliar (Belial)  Neo tarafından yok edilerek ve ışık tarafından öldürülür yani ateşe atılır.

Kabala’da inanılan Aklın Elli Kapısı, altı sınıfa ayrılır. İlk dördün onar alt bölümü, beşincisinin dokuz alt bölümü ve altıncısının tek alt bölümü vardır. Altıncı kapılar düzenine arketip denir ve o yalnızca bir kapıdan oluşur: 50 Hiçbir ölümlü gözün görmediği Tanrı, AYN SOF’tur. Ellinci kapı yaratımdan Yaratıcı İlke’ye geçiş kapısıdır ve bu kapıdan geçen Külli’nin gayri cüzi, farklılıaşmış haline geri döner. Elli kapı belli bir tekâmül sürecini gösterir. İnisiye sürecini başarıyla tamamlayan Neo, bu son kapıyı açmaya muktedirdir. Kabala’nın sunduğu anahtarlar olmadan Eski ve Yeni Ahit’in sırlarının çözümlenmeyeceği ‘’anahtarcı’’ figürü ile gösterilir.

Makinelerin yaşam gücü verdiği yeraltındaki şehir teması Metropolis (1927) filminde işlenmiştir. Yorumlarda bu filme yapılan göndermeden bahsedilmemesi kopyala-yapıştır zihniyetinin eleştiri dünyamıza egemen olduğunun en bariz göstergelerindendir.

Düzenleme : Görüşlerini dikkate almamak gibi bir düşüncemin asla olamayacağı bir arkadaşımın ''yazının akıcılığı'' çerveçesinde getirdiği eleştiriler üzerine yazının anafikrini etkilemeyecek şekilde düzenleme yapmanın zorunlu olduğunu gördüm.

Yazan arkadaşa sonsuz teşekkürlerimizle.
-Alıntı

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder