İstanbul Sultangazi’de “KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ”
konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL’UN konuşması.
“YAĞ” ve “ŞEKER”
Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda
almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama
marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır
silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır…
Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel
hatalardan biri yağ seçimi.
Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya
mahkumuz.
Elimizde iki tane
yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki
fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit
içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ
değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun,
püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle
elde ediyorsun. Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını
eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o
zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle
elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar
fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter
katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu
yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin
yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz. Hani marketlerde
görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir.
Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında
var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün
bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur.
Nasıl açık havada bırakırsan demiri
yağmurda paslanır,
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz.
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz.
Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz.
Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı
koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz
onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları
geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız
ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.
İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile
kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu
biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara
sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada
bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı
yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda
zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.
İkinci büyük hata şeker. Hayatımızda şeker, insanlık tarihi
itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.
Peki şeker bir besin maddesi midir?
Değildir.
Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal
işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz
besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek
için gerekli mi?
Evet. Beyin glikozla çalışıyor.
Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?
Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?
Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir
insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve
yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü;
insanın gereksinimi olan glikozu da
früktozu da
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.
O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E
bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori
aldınız? Çok… Niye?… Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir
de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz
olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin
mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı
adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta
bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar
şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.
Halbuki
mısırdan elde edilen fruktozdan zengin
mısır şurubu,
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı
Özellikle karın bölgesi yağlanmasına
yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı
bir yağlanma. O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı
karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü
siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz
deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin
de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani sonuçta Amerika’da son
30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur.
Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel
kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım,
on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim
onlara. 110 tane de literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar
sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı
değildir...
Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan
uzak tutun.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.
Bugün gıda sanayisinde
sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu
kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız
baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.
Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları
bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı
bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli
yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani;
insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar.
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar.
Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz
kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı
ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi
yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da
yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400
gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz.
Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı koy hanım önüme bir kilo mandalinayı
ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama
meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır,
karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer
yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel
bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar
hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda
da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir
şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu
şişmanlığa çok itirazım yok.
Karın tipi şişmanlık
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser.
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser.
O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız
yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın
tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı
früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu
azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser,
inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.
- Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O
yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe
beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki
bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek
için ticari bir tuzak……
Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani
her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir
bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer
iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu
hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri
aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı
karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz
varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir
yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi
ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak
iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz……
Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.
Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür.
Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?
- Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi
kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun
hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı
vardır.
Kolesterol masum
bir maddedir.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.
Yedikten sonra
şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü
oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;
ayçiçeği yağı,
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur.
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur.
Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar
sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve
hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı
margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın
kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten
Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.
yılda sadece
kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar.
50 milyar dolar elde ediyorlar.
O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor.
Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir
bilimsel kurul kurdu, Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal
kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi. Ve de
normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150 gibi bir değer
ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim
üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.
- Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?
- Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.
- Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……
- Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,
- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.
- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.
O polietilen tereftalat maddesinden
üretilmiş
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.
Peki, ne yapar
bunlar size? Bunlar hormon bozucular diye
geçer. Sizin vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal
bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında
çocukların adet görmesine sebep olur. İki buçuk yaşında bir çocuk getirdiler
Lüleburgaz’dan adet görüyor. İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın östrojen
etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde özellikle bu 19
litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham madde
olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A’nın meme kanseri
yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel yayın olduğu
halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum bırakılıyoruz. Bisfenol-A
hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki cinsiyet ayrım merkezine
gittiğinde çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok yükseliyor. Meme kanseri
riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski normal bunla temas etmemiş
insana göre 3 kat artıyor.
Yani musluk suyu
için Allah aşkına.
- Arıtıcılar hocam?
- Paranız varsa
arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz, musluk suyu için.
Musluk suyu
İstanbul’da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir.
İstanbul’da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir.
İSKİ’nın her ay
İstanbul’daki bütün su havzalarının sağlık raporları internette yayınlanıyor.
Biz geçen sene NTV’de bir su programı yapmıştık ve NTV Yıldız Teknik
Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik incelemeye gönderdi.
Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz sağlıklı olsun, temiz
olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu paranızla içiyorsunuz.
Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor. Almanya’da geçen sene ocak
ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi vardır EFSA ocak 2010a kadar
Bisfenol_A’nın sağlık sakıncası olmadığını iddia ediyordu. Ama toplum
baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız dediler ve ekim ayında
biberonlarda Bisfenol-A’nın kullanımını yasakladılar. Tamam, da biberonda
yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A’lı su bidonundan su katmıyor musun mamasını
hazırlarken?Isı ve zaman etkisiyle plastiğin defalarca kullanılmasıyla
Bisfenol-A’nın suya geçiş oranı çok artıyor. Şimdi su ısınmaz ki diyeceksiniz.
Arizona’da yapılan bir çalışmaya göre şehirlerarası su nakli sırasında kamyon
içerisindeki su 80 dereceye kadar ısındığı saptanmıştır. 80 dereceye ısınan su
o plastikten ne kadar madde çözüyor biliyor musunuz? Sizi de sülalenizi de
kanser etmeye yeter. Antalya’da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç
acaba? Banyo bile yapamazsın o kadar sıcak suyla. Ne olur musluk suyu kullanın.
Bırakın şu plastikleri.
- Hocam bazı
yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da sakıncalı mı?
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt kapları. Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt kapları. Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.
Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı
firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı. Kabın altına baktığımız
zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir
üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara
polipropilendir altında da zaten PP yazar. Yoğurt alırken artık markaya göre
değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Ben her yoğurt almaya
gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik gönderebiliyor.
Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki marketlere daha
kaliteli plastikte gönderiyor. Ne acı. Yani ayırım yapıyor.
- Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?
- Evet polipropilen
- Evet polipropilen
- 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.
- Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19 litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7
yazar. 7 diğer plastikler anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı
plastik vardır bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında
PC kısaltması vardır.
Bu günlük de bu kadar…..
Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder