31 Temmuz 2014 Perşembe

POSTMODERNIZM / Edebiyat Teorileri ders Notları


                                                
     “Avrupa’da bir hayalet geziniyor: Postmodernizm…Postmodern hayaletin dokunmadığı neredeyse tek bir entelektüel faaliyet alanı yok. Bu hayalet , mimariden zoolojiye kadar her kültürel disiplinin üzerinde iz bırakıyor;biyoloji, ormancılık, coğrafya, tarih, hukuk, edebiyat ve tüm sanat dalları, tıp ,siyaset, felsefe vb.’ye kadar uzanıyor. Ancak bu şekilsiz varlık gene de bir hayalet ve oldukça korkunç bir hayalet olarak kalıyor….’(Thomas D. Dochherty, ’Postmodernizm:Giriş’, s.7)  



Dünyada  yaklaşık 20- 25 yıllık bir zamandan beri ‘Post’lu kelimeler oldukça popülerite kazanmıştır. Türkiye’de de aynı durum rahatlıkla gözlenebilir . Bunun için  herhangi bir kitapçıya gitmek ve postmodernizmle ilgili bir kitap sormak yeterlidir.Kitapçının uzatacağı yüzlerce Türkçe veya  çeviri kitap bu kavramın popülerliği hakkında açık bir delildir.
Postmodernizmi anlamak için bir önceki çağa yani Modern çağa genel bir çerçeveyle bakmak uygun olacaktır. Zaten bu metinde Postmodernizmle ilgili olarak verilecek bilgilerin çoğu Modernizm’le karşılaştırma yapılarak ortaya konulmuştur. İki akımı karşılaştırarak anlatmak konuyu daha açık kılmaktadır. Ayrıca Postmodernizm akımının bünyesinde taşıdığı özellikler de bunu gerektirmektedir. Çünkü Postmodernizm, Modernizmin getirdiği hemen her şeye tepki olarak doğmuş olup  Modernizm’e karşı başkaldırı özelliği taşıyan bir akımdır.

1-AYDINLANMA VE MODERNİZM

Aydınlanma ile Modernizm birbirine sıkısıkıya bağlıdır. Modern düşüncenin fikir mimarları Aydınlanma düşünürleridir. Bu yüzden Modernizmi daha iyi anlama için Aydınlanma dönemini incelemek gerekmektedir.
a) Aydınlanma
Aydınlanma, İngilizce ‘light’ (ışık) kelimesinden türetilmiş olup enlightenment  terimini karşılamaktadır. ·Hampson’un Aydınlanma ile ilgili olarak belirtikleri Aydınlanma’nın özünü vermesi açısından önemlidir:

“Aydınlanma teriminden anlaşılacak olan yaşamın bir çok yönüne nüfuz etmiş düşünme ve davranış biçimleridir.  Tarihsel olguların, sanat yapıtlarının, bilimsel buluş ve felsefi düşüncelerin birbirleriyle etkileşimlerinden  oluşan ve bu etkileşimin insanın tarihe , sanata , bilime ve felsefeye bakışını değiştirmesiyle biçimlenen bir ilişkiler ağıdır.” ·

Aydınlanma düşüncesi 18. yüzyılda belirginleşmiştir. Fakat bazı bakımlardan bu sürecin,  ilk çağlara –Grek Aydınlanmasına - kadar uzandığı belirtilmektedir. Grek Aydınlanmasında sofistler de bir çok değeri, aklın süzgecinden geçirmek gerektiğini savunmuşlardır. Fakat tarihsel olarak Aydınlanma  Hristiyanlığın yoğun olarak eleştirildiği, ,kilisenin, din adamlarının, aklın süzgecinden geçtiği  18. yüzyıldır.Aydınlanma , bir anlamda da burjuvazinin aristokrasiye açtığı savaştır. Aydınlanma hareketinin temel amacı ise insanı köleleştirdiğine inanılan mit, mitos, inanç ve önyargıların egemen olduğu düzenden kurtarıp özgürleştirici aklın düzenine sokmaktır.·Yani Aydınlanma özde ‘Akıl ’çağıdır, diyebiliriz.
Önemli Aydınlanma düşünürleri ise şunlardır:
Locke, Voltaire, Montesquieu, Rousseu,Diderot, Hume, Berkeley, Kant, Leibniz, Hegel.
Kant’a    göre,’ Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise,insanın kendi aklını bir başkasının klavuzluğuna başvurmaksızın  kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedeni ise aklın kendisinde değil, fakat aklının başkasının klavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aranmalıdır.’·
Kısacası Aydınlanma düşüncesinde esas nokta, aklın din ve inanç üzerindeki üstünlüğüdür. Ayrıca İlerleme, sorgulayıcılık,laik bir dünya görüşü, hümanizm, pozitif bilim anlayışı Aydınlanmanın önem verdiği hususlardır.

b)Modernizm
           
‘Modern’ terimi ‘modernus ’teriminden türetilmiştir  ve  ‘çağa uygun, çağdaş’ anlamına gelmektedir.· Buna göre Modernizm ise; Çağcıllık, yenilikçilik demektir. Fakat tarihsel çizgi içinde Modernizm’i bir terim olarak farklı anlamlar yüklenmiş olarak görmekteyiz.İlk olarak 5.yüzyılda kullanılmıştır. Fakat daha ziyade Orta çağ’dan sonraki dönemlere Modern çağlar denmektedir. Sebebi ise dinin yerini rasyonalitenin  yani aklın almasıdır.   Modern çağı, 18. yüzyıl Aydınlanma ile başlayan ‘Akıl ’çağı olarak ifade etmek mümkündür. Bu çağın en temel unsurlarını birkaç kelimeyle özetleyebiliriz: Rasyonellik, nesnellik , akıl, bilim, sistematik düşünce, pozitivizm vs. Nesrin Kale’nin Modernizm’in birçok yönünü ele alan tanımı bu anlamda önemlidir:

Modernizm, Aydınlanma felsefesiyle ortaya çıkan; insanlığı içinde bulunduğu bağnazlıktan, hurafelerden; geri kalmışlıktan  kurtarmayı amaçlayan; toplum bilimlerinde insan uygarlığının genellikle sanayileşme ve laikleşme aracılığıyla uğradığı ekonomik , siyasal ve toplumsal bir dönüşümdür ve ilerleme olgusunu temel alarak insanlığın gittikçe daha iyi ve üstün amaca doğru hareket ettiğini kabul eder.”·

Modern çağda tamamen rasyonalizm, aklın ve bilimin üstünlüğü söz konusudur. Hatta Ortaçağ’da  dinin  kulluğunda olan insan bu seferde bilimin kulluğuna soyunmuştur.· Modernizmin bir başka yönü de Daniell Bell’e göre gündelik değerlere hastalık bulaştırmış olmasıdır. Schelling’e göre ise insanın doğuşu ve Tanrı’nın ölümüdür.·
Modernizmin başlangıcı olarak Rönasans, Reform ve Amerika’nın keşfi görülmekte ve başlangıç yerinin İtalya olduğu belirtilmektedir.Bazı düşünürlere göre ise modernizm , burjuvazinin oluşmasıyla veya  teknik – sanayi devrimi ile başlamıştır. Marx ve Weber ise Modernizmi feodal toplumu izleyen dönem olarak görür.
Modernizmin Başlıca Özellikleri
1-      Akılcı , bilimsel, teknolojik ve yönetsel etkinliğin  yaygınlaşmasıdır.·
2-      Toplumum merkezine ‘Tanrının ’yerine bilim yerleşmiştir ve modernizm akılcılık ile sıkı sıkıya bağlıdır.Fakat Tourane’nin belirttiği gibi modernizm sadece  akılcılığa ,indirgenemez.  Tourane bu noktada şöyle demektedir:

‘Madem ki modernlik yalnızca akılcılaşmayla tanımlanamıyor ve madem ki , bunun tam tersine , modernliği aralıksız değişimlerin bir akımı olarak sunan görüş ,iktidar ve kültürel kimliklerin direniş mantığını fazlasıyla aşağıya düşürüyor , bu durumda modernliğin tam da akıl tarafından doğa yasalarıyla uyum içinde yaratılan nesnel dünya ile her şeyden önce bireyciliğin , ya da daha net bir biçimde kişisel özgürlüğe çağrının dünyası olan , öznelliğin dünyası arasındaki sürekli büyüyen ayrılık tarafından tanımlanması gerektiği açık bir hal alıyor demektir….’·

3-      Modernlik özgürlük ve özerklik düşüncesine dayanır.(Wagner)
4-      Devlet ve toplumun, akılcı, doğal hukuk ile siyasal ekonominin, bilim ile inanmanın birbirinden ayrılması esastır.
5-      Geleneksel yapıya karşı koyuş söz konusudur.   

Modernizm’in Temel Parametreleri:
Kapitalizm
Endüstri
Kentlilik
Demokrasi
      Ussallık
      Bürokrasi
      Uzmanlaşma
      Bilimsel Bilgi
    Ulus Devlettir.

Jeannier’e göre Modernliği belirleyen dört devrim vardır:·
1-Bilimsel Devrim/Aydınlanma eksenli POZİTİVİZM
2- Kültürel  Devrim/Laiklik
3-Siyasal Devrim/Demokrasi
4- Endüstriyel Devrim/Endüstriyalizm

POSTMODERNİZM’İN ANLAMI

Postmodenizm teriminin tam anlamının ne olduğu ve neyi ifade ettiği hususunda hala ortak bir görüş birliğine varılamamıştır. Birbirine tezat teşkil eden çok sayıda ‘Postmodernizm’ tanımı bulunmaktadır. Dolayısıyla Postmodernizmin anlamını genel bir çerçeveyle görebilmek için önemli düşünürlerin ‘Postmodernizm’ tanımlarının hepsini bir arada vermek uygun olacaktır.
Postmodernizm:
Loyatard’a göre, ‘Gelişmiş toplumlarda bilginin durumu, ya da ‘metaanlatılara yönelik inanılmazlık’dır. ’
Harvey’e göre,’yeni bir yapı veya düşünce tarzıdır.’
Kelner’e göre,’Teknokapitalizmdir.’
Jameson’a göre,’Geç Kapitalizm’in kültürel mantığıdır.’
Baudrillard’a göre,’taktikler, hipergerçeklik ve nihilizm dönemidir.’
Eco’ya göre,’Masumiyet çağının sonudur.’
Faucault’a göre ‘Bilmeceli ve rahatsız eden bir dönemdir.’
Adair’e göre, ‘Bir geçiş dönemidir. ’
Barthes’e göre:’Nazik bir mahşer anıdır.’
Touraine’ye göre, ‘Modernlikten çıkıştır.’
Berman’a göre,’Katı olan her şeyin buharlaştığı dönemdir. ’
Kroker ve Cook’a göre,’Bir panik kültürdür.
Vattimo’ya göre ,’’Avrupa’nın dünyanın geri kalanı üzerinde egemenliğinin sonudur.’
Bell’e göre, ‘Sanayi sonrası toplumdur.’
Sarup’a göre,’Muğlaklık dönemidir.’
Lipovetsky’a göre ‘Boşluk çağıdır.
Feyereband’a göre ‘Ne olsa gider dediği şeyin egemen olduğu dönemdir.’
Larrain’e göre, ‘Schopenhouer ve Nietzshe’nin felsefelerinden kaynaklanan kötümserlik ve Rölativizmdir. ’
Gellner’e göre:’aşırı görelilik ve öznelcilik yanlısı bir akımdır ya da farklı bakış açılarına sahip Nietzsche ile Marx’ın yüzyıl sonraki buluşmasında Nietzsche’nin dans etmesine Marx’ın purosuyla verdiği karşılıktır. ’
Tüm bu tanımlardan görüldüğü üzere Postmodernizmin anlamı hakkında birbirine benzer veya çok farklı bir çok yaklaşım vardır. Bu da hala Postmodernizmin kesin bir tanımının olmadığının göstergesidir. Bu noktada Gellner’in ifadeleri dikkat çekicidir:

‘…Bu postmodernizmin ne menem bir şey olduğu hala açık değildir.  Gerçekten de postmodernizmin  göze çarpan özellikleri arasında açıklığa rastlamak olanaksızdır....Her şey bir yana , açık olan şu ki postmodernist inancın 39 ilkesi ya da postmodernist manifesto diye bir şey yok ki , ona bakıp içerdiği tasarımları tam anlamıyla belirleyebildiğimizden emin olalım.’·  

Bu  belirsizliklerle beraber Postmodernizmin kesin olan bazı özellikleri vardır ve bu özelliklerden bir tanıma ulaşmak mümkündür. Postmodernizm, Modernizm’in temel özelliklerine; bilimsel bilginin üstünlüğüne, pozitif bilimlere, ulus-devlet anlayışına, endüstriyalizme, kapitalizme karşı çıkan ya da onları sorgulayan buna karşılık, belirsizliği, parçalılığı, farklılığı, etnikliği, alt kültürleri, kültürel çoğulculuğu, yerel bilgiyi ön plana  çıkaran bir akımdır, diyebiliriz. Ayrıca ‘Post ’ kelimesinden de bir tanıma ulaşmak mümkündür. Post öneki bir aşma durumunu belirtir. Bu anlamda Postmodernizm de modern dönemin sonrasını ve o dönemin aşılmasını tanımlamaktadır.  Yani Modern sözcüğü ile tanımlanan aşamadan sonra gelen yeni bir aşamayı ifade etmektedir.

   POSTMODERNİZMİN KÖKENİ

Postmodernizmin kökeni konusunda da tam bir belirsizlik vardır. Çok sayıda düşünür farklı tarihler göstermektedirler. Mesela Sarup Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm adlı yapıtında ‘Postmodernizm terimi 1960’larda New York’taki sanatçılar ve eleştirmenler arasında ortaya çıktı ve 1970’lerde Avrupalı kuramcılar tarafından geliştirildi’ demektedir. ·Heller ve Feher ise akımın 1968’lerde doğduğunu ileri sürmektedirler.· Fraser ve Nicholson’a göre de Postmodernizm 1978’lerden sonra Feminizm akımı ile beraber çıkmıştır.· Jameson ise Postmodernizm adlı ünlü eserinde daha farklı bir yaklaşımda bulunur:

“….olgunun varlığının , kökenci bir kopuş ya da ‘coupure ’ ile ilgili varsayımlara dayalı olarak genellikle 1950’lerin sonu , ya da 1960’ların başlarında ortaya çıktığı kabul ediliyor. …”·

Soykan’a göre ise Postmodernim ilk kez 1870 yılında ortaya çıkmıştır. O dönemde İngiliz ressam Chapman arkadaşlarıyla beraber postmodern resim anlayışı getirmek istemiştir. Panwitz 1917’de Postmodern İnsandan söz eder. Fredico de Oniz’in de ilk kullananlardan olduğu düşünülmektedir.· Nesrin Kale Postmodern terimi ilk kez kullanan kişinin  Arnold Toynbee olduğunu belirtir. Toynbee’nin Bir Tarih İncelemesi adlı eserinde modern dönemin I. Dünya savaşıyla sona erdiğini belirtir ve bundan sonraki dönem Postmodern dönemdir. · Toynbee Batı tarihini dört döneme ayırır·:
Karanlık Çağlar( 7. 11. yüzyıllar arası)
Orta Çağ (11. ve 15. y.y.a.)
Modern Çağlar( 15. 19.yy. a.)
Postmodern çağlar
Bir başka yaklaşım ise bu terimin  1970’lerde ilk kez mimari alanında kullanılmaya başlandığı görüşüdür.

POST MODERNİZMİN FELSEFEYE YANSIMASI          

Postmodernizmin felsefe boyutu da temelde Modern dönemdeki felsefe anlayışlarına tepki niteliği taşımaktadır.  Daha ziyade Nietszche ve Heideger’den hareket edilerek bir felsefe anlayışı ortaya konmuştur. Modern dönemin  felsefe anlayışı olan Epistomolojiyi köklü bir şekilde eleştiriye tabi tutmuşlardır. Ancak Gencay Şeylan’ın da belirttiği gibi Postmodernizmin kendine özgü bir metodolojik özelliğinden de bahsetmek mümkün değildir.  ·Dolayısıyla Postmodernizmin tüm alanlarında gözlenen belirsizlik bu alanda da kendini göstermektedir. Fakat Postmodernizmin temel bazı hususlarından çıkarımlar yapmak mümkün olabilir.
Bilindiği gibi,  Modernizmin temel felsefesi Rasyonalizm ve Epistemolojidir. Postmodern akım bu iki unsura tamamen karşı çıkmaktadır. Daha genel bir ifadeyle Aydınlanma felsefesine, dolayısıyla akılcılığa tepki özelliği taşımaktadır. Modern dönemde ön planda olan Rasyonalizm ‘Genel geçer bilginin var olduğunu ve  kaynağının akıl ’ olduğunu savunur. Modern bilimde Bacon’dan gelen faydacılık da çok önemli bir yer tutmaktadır. Bilginin değeri insanlara ne ölçüde faydalı olabildiği ölçüde artmaktadır. Yani modern bilgi açlığı, yoksulluğu, acıyı yok etmeli insanlığı kurtuluşa erdirmelidir.  Postmodernizmde aklın insanlığı iyiye ve mutluluğa götürmediğini, savaşların, teknolojik silahların ve birçok akıl ürününün insanlığı söylenenini aksine huzursuzluğa götürdüğünü ileri sürerler ve Hiroşima gibi örnekleri ortaya atarlar. Dolayısıyla Postmodernizm’e göre akıl bilginin kaynağı olamaz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Postmodernizmde epistomoloji kritiği çok önemli bir yer tutmaktadır. Aydınlanma çağında insanların bilim ve akıl sayesinde her türlü çıkmazdan kurtulacağı vaat edilmiştir. Yani bilim insanın her türlü sorununu çözebileceği bir araç olarak sunulmuştur. İnsan bilim sayesinde doğa üzerinde egemen olabilecektir.  Fakat zamanla anlaşılmıştır ki bu bilgi çağında da açlık, yoksulluk, savaş, baskı  gibi sorunlar aşılmamış ve bilime, bilgiye, akla olan güven yitirilmiştir. (Bilginin , bilimin eleştirisi daha önceki yıllara Frankfurt Okuluna da dayanmaktadır. Frankfurt okulu Postmodernizmden önce bilginin eleştiriciliğini yapmıştır. Bu okulun başlıca düşünürleri Adorno, Marcuse, Horkheimer, Habermas’tır.)
Postmodernizmde buna dayalı olarak ortaya konulan bir başka konu, ‘Bilginin, dil çözümlemelerine bağlı olarak doğruyu yansıtamayacağı temel sav’ıdır.·   Ayrıca modern bilgi anlayışı insanı özgürleştirmemekte, aksine ağır  kısıtlamalar getirmektedir.Yani yerleşik bilim anlayışı yıkılmalıdır görüşü hakimdir.Bu noktada bir paradoks ortaya çıkmaktadır. Yani Post modernizmde sistematik bilgini yıkılması ve yerine tek  doğruyu yansıtmak iddiası olmayan bir bilim anlayışı olması gerektiği savunulur. Fakat bu durumda çok sayıda bilgi kümeleri birlikte var olacaktır. Bu durumda toplum kendisini nasıl üretecektir?  Gencay Şaylan buna ‘ Toplumun kendini Yeniden Üretme Paradoksu’ demektedir.·   Yani böyle çok doğrulu bir bilgi anlayışı kabul edilirse bu anlayışa göre biçimlene toplum kendini üretemeyecektir.
Bilim’e Bakış (Bilim felsefesi açısından Postmodernizm )
Bilim felsefesi bilgilerin kaynağını, tanımını, elde ediliş sürecini ve kesinlik düzeyini inceleyen felsefe dalıdır. Temel soruları:’Bilgi nedir?,’bilginin kaynakları nelerdir?’,’Bilgi hangi, yollarla elde edilir?’,’Bilginin gerçeklik düzeyi nedir?’  Bu bölümde Modern bilim/ bilgi  anlayışı ile Postmodern dönemdeki bilim anlayışı anlatılacaktır. 
Modern bilim kapitalist dönüşüm içinde oluşmuştur. Modern bilimle ortaçağdaki bilgiyi Tanrı ile temellendirme anlayışı yıkılmış ve Tanrı’nın yerini akıl almıştır.Modern bilimin  Galileo ile ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Galileo ‘Ben taşın ya da cismin neden düştüğü ile değil nasıl yere düştüğü ile ilgileniyorum  ’ cümlesi modern bilimin esasını teşkil etmektedir.Burada söz konusu olan şey nedensellik ilkesinin Modern bilimin dışına atılmış olmasıdır. Bunun asıl sebebi, nedensellik ilkesi esas alındığı bilimin nedenin nedenini araştırılmaya başlanacaktır ve bu durum da kapı metafiziğe çıkacaktır. Metafiziği tamamen bilimin dışına sokan modern bilim felsefesine de bu durum ters düşecektir. Bu yüzden modern bilime nedensellikten ziyade nasıllık önemlidir.Bu noktada ilk akla gelen kişi ‘Genel Çekim Kuramı’nın sahibi ünlü bilim adamı Newton’dur. Newton’a göre evrende her şey birbiriyle ilişkilidir ve bu ilişki mükemmel bir şekilde işlemektedir. Fakat zamanla bu ilişkiler ağının düzeni hususunda tartışmalar ortaya çıkmış ve Bohr’un Qauntum fiziği ve Einstein’in belirsizlik kuramı ile bu anlayış sarsılmıştır . Bilindiği gibi Postmodernizmin bilim anlayışı ve bilgiye yaklaşımı  daha ziyade Quantum fiziği esasları doğrultusundadır.
  
Quantum Fiziği ve değişen bilgi anlayışı
Niels Bohr’un ortaya attığı Quantum kuramı Pozitivizm ve Modern bilimin –nedensellik – anlayışını sarsmıştır. Quantum fiziğine göre maddenin en küçük birimi olan atom paçacıkları arasında nedensel değil, rastlantısal bir ilişki vardır. Bundan sonra  suje-obje ayrımı yıkılmış ve rastlantısallık ilkesi kabul edilmiştir. Suje – obje ayrımının ortadan kalkması ile modern bilimin tarafsızlık ilkesi de yıkılmış olmaktadır. Çünkü Quantum kuramına göre bilgiyi üreten kişi ile bilgi arasında bir bağlantı söz konusudur. Yani suje- obje ayrımı ortadan kalkmıştır. Yani bilgiyi üreten kişinin değer yargıları, kişiliği , dünya görüşü bilgiyi etkilemektedir.
Einstein’in Görecelik Kuramı ve Heisenberg’in Belirsizlik Kuramı tek doğrulu bilgi anlayışının yetersizliğini tamamen kanıtlamıştır. Böylelikle Modern bilgi anlayışı, Pozitivist düşünce darbe yemiştir ve Postmodern bilgi anlayışı bu temel üzerine kurulmuştur. Bu çerçevede Postmodern bilim anlayışı üc gelişmeyi bünyesinde taşımaktadır:
   Belirsizlik
   Görecelik
   Rastlantısallık.
   Kısaca Postmodern bilim anlayışında Modern bilim anlayışının iki temel öğesi olan nedensellik ve suje-obje ayrımı tamamen yıkılmıştır. 
*          *           *
Bilim anlayışı ile ilgili olarak bir başka önemli husus da bilim dil arasındaki münasebettir. Geleneksel modern bilim anlayışına göre dil nesnel gerçekliği ifade etmektedir. Fakat gerçekte dilin paradoksal ve metoforlara dayalı bir yapısı vardır.Bu noktada ilk akla gelen ve herkesçe bilinen Giritli Epimenides paradoksudur. ‘Bir Giritli olan Epimenides bütün Giritliler yalancıdır diyor ’ önermesi bir dil paradoksudur. Çünkü Tüm Giritliler yalancı ise Epimenides de yalancı olur ve o zaman Giritliler nasıl yalancı olacaktır. Bu dilin özelliğinden kaynaklanan bir açıktır. Bu bilginin test edilebilirliği yoktur. Aynı özellik metafizik söylemler için de geçerlidir. Yani her durumda dil  nesnel gerçekliği temsil etmemektedir. Postmodern söylem bilimin bu anlayışı doğrultusundadır.Yani dilin  bu  özelliği de göze alınarak tek değerli mantık ya da doğruluk yerine çok değerli mantık kabul edilmiştir. Bu doğrunun olmadığı anlamına gelmez . Yalnızca olası bir doğruluk anlayışı söz konusu olur.Bu noktada bir Postmodern düşünür olan Derrida’nın görüşleri önemlidir.Derrida’ya göre   dilin bu özellikleri nedeniyle dış dünya ancak göreli olarak ifade edilebilir ve anlam okuyucudan okuyucuya değişebilir. Gencay Şeylan’ın bu konudaki tespitleri önemlidir:

              ‘Derrida’ya göre herhangi bir metni okuyan ya da mesaj alan birey , sembollerin kodunu  çözüp metni anlamlandıracak ya da bir başka deyişle semantik yüklemesi yapacaktır. Ancak bir metni okuyan bireyin semantik yüklemesi ile metni kaleme alan bireyin yaptığı semantik yükleme arasında daima şu ya da bu ölçüde bir fark bulunacaktır-anlam-landırma farkı…’·
 
Modern bilimin tek doğrulu özelliği yani tek olan gerçekliği yansıtması bilgi gerçekleştirilirken değer yargılarından sıyrılmayı gerektirmiştir. Aksi taktirde çok sayıda gerçeklik söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla modern bilimde  nesnellik temel özelliktir ve Postmodern bilim anlayışı bu noktada eleştiriye başlamaktadır.  Postmodern anlayışa göre bu şekilde tek doğrulu bilim anlayışı yerine çok doğrulu bir bilim anlayışı kabul edilmelidir. Çünkü  tek doğrulu ve değişmez gerçek olarak kabul edilen hususlar insanı baskı altında tutmaktadır. Konuyu daha açık kılmak için Umbero Eco’nun Gülün Adı adlı yapıtını bu noktada örnek vermek mümkündür. Bu roman aslında modern bilim anlayışı ve bilgiye bakışı eleştiren Postmodern bir eserdir. Roman Ortaçağ’da , bir manastırda  geçmektedir. Romanda çok nadide eserlerin bulunduğu bir kütüphane vardır ve bu kütüphanede Aristo’nun Komedi adlı oyunu bulunmaktadır. Manastırda seri cinayetlerin işlenmesi aslında  bu yapıtla ilgilidir.Burada kurulu bilgi anlayışını  koruyan bir yaşlı rahip bu kitabı okuyanları zehirleyerek öldürmektedir. Çünkü rahipler bu kitabı okurlarsa kabul edilmiş bir çok doğruları eleştiriye tabi tutacaklardır. Gerçekten de bu eser Postmodernizmin bilim /bilgi anlayışını roman düzeyinde işleyen çok önemli bir yapıttır.

Postmodernistler ‘Büyük Anlatı ’ dedikleri her şeye karşıdırlar.
Büyük anlatıların da başında Pozitivizm gelmektedir.Bu noktada R:Fardon’un görüşleri önemlidir:
“…Bugünkü devrimin kesin tarihi tartışmaya açıktır. Ama 1970’lerden başlayarak tanıklar ….bilginin tabanında bir kayma yaşandığını ayrımsamaya başladılar. Dünya sarsılıyordu. …buna postmodernizm denildi. ..ve ..bilimsel…insan davranış modelleri…hakkında her gün yeni kuşkular doğdu.   Metin anlatının sözdağarı(empletment), yorumötesi konusunda yoğunlaşma ..tanı koymaya yarayan(semptomik )belirtilerdir. ”·
 
     Pozitivist  bilgi anlayışı da Postmodernizmin karşı koyduğu  konulardan birisidir.Comte’un öncüsü olduğu Pozitivist anlayışına göre  doğruluk, ‘test edilebilirlilik’le bağlantılıdır.  Pozitivist bilgi anlayışı ‘iki değerli mantık ’üzerine kuruludur. Buna göre bir bilgi ya doğrudur ya da yanlıştır.  Yani her sorunun ancak bir yanıtı bulunmaktadır.  Modern bilgi anlayışında ikinci  üzerinde durulması gereken önemli nokta, bilgini içeriği ve  elde ediliş yöntemidir.  Modern bilgi anlayışında bilgi elde etmenin yöntemi tümevarım ve tümdengelim’dir. Ve bugün hala akademik çevrelerde modern bilim anlayışı, etkisini sürdürmektedir. Postmodern anlayış Pozitivizm ve Modern bilgi anlayışına bu noktalarda karşı çıkar. Postmodernistlere göre nesnellik, egemenlerin kurnaz bir aldatmasından başka bir şey değildir. Onlara göre nesnel doğrunun yerine yorumsama bilgisi konmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi,  metnin nesnel olamayacağını iddia ederler:
“….şu yazar –gözlemci bize önce kendini anlatsa çok iyi eder.  Önce kültürünü itiraf etsin bakalım. Gerçek kendi başına değeri olan , kültürden bağımsız olgular hiçbir durumda yoktur aslında; ne de onlara ulaşabilirsiniz. Bize anlatacağı pek fazla bir şey yoktur bu yüzden . Aslında bize kendi hakkında anlattığı şeyler bile çok kuşkulu , çok dolambaçlıdır. Kendini anlattığında da süsler biraz . Bunun ötesine gittiği pek görülmez. …”·
Postmodern görüşe göre bir araştırmacı olguyu incelerken tarafsız olamaz Murphy’nin de dediği gibi ..’olgular yargılardan pürüssüzce ayrılamazlar.’    ·
 Son olarak postmodernizmin önde gelen savunucularından Loyatard’ın postmodern bilim anlayışı ile ilgili görüşlerini aktarmak gerekir:
‘Post modern bilim , kendisini karar verilemezler , açık denetimin sınırları , eksik enformasyon tarafından  karakterize edilen çatışmalar, ‘fracta  ’ , katastroflar ve paragmatik paradokslarla ilgili kılarak , kendi evrimini süreksiz , katostrofik, yenilmez ve paradoksal olarak kurumsallaştırıyor ve bilgi kelimesinin anlamını değiştiriyor , böyle bir değişimin nasıl yer alabileceğinin açıklıyor.  Bilineni değil, bilinmeyeni üretiyor. Postmodern bilimi en çoğa çıkartılmış işlerlikle yapacak hiçbir işi olmayan , paraloji olarak anlaşılan esas bir farklılığa sahip bir meşrulaştırım modeli önermektedir. ’·
Loyatard’a göre bilimsel bilgi yerine anlatısal bilgi konmalıdır ve Pozitivizm bataklığından kurtulunmalıdır.
Postmodern bilim anlayışında kabul gören bir başka düşünür Feyerabend’dir. Onun bu konudaki görüşleri  postmodernistlerin epistomoloji kririğini daha net olarak ortaya koymaktadır. Amacı bilimsel bilginin üstünlüğünü ve evrenselliğini yıkmak olan Feyereband ‘yerelliği’ ön plana çıkarır ve ‘her kültür , her ulus kendi özel gereksinimlerini karşılayacak bir bilim kurabilir.’ der.   Bu noktada ilkel kabileleri örnek verir. Özgür ilkel kabilelerin bazılarında modern tıbbın yapamadığı hastalıkların tedavisi yapılmış olduğunu kanıt olarak gösterir. Yani bilimsel bilginin evrenselliğini ve üstünlüğünü yıkarak aynı anda birden fazla türde doğru olabilir ve hepsi yaklaşık olarak geçerli olabilir görüşündedir. Ve Postmodern akımda kabul edilmiş bir yaklaşımdır.                                                                                                                                                                                                                                                    
Post modernizmde ‘iyi ve adil ’kavramı da yoktur  ve bunların tanımı yapılamaz. Bu durumda  bir nihilizm de kendini gösterir.     
          
POSTMODERNİZMİN SOSYOLOJİK YÖNÜ
Sosyoloji’de postmodernizm terimi ilk kez 1968’de Amitai Etzioni tarafından kullanılmıştır.· Etzioni’ye göre postmodern toplum , iletişim ve enerji teknolojilerinin gittikçe artan bir ilerlemesiyle  belirlenen bir toplumdur.
Postmodern toplum kuramını ilk ortaya atan düşünürlerini bir çoğunun Fransa’dan çıkması dikkat çekici bir hususiyettir. (Baudrillard, Foucault ve Lyotard Fransalı düşünürlerdir.) Tabiiki Postmodernizm gündemde olan bir konudur ve hemen her ülkede tartışılmaktadır. Fakat Fransa’nın bu anlamda özel bir yeri vardır. Gencay Şaylan bunda Fransadaki kritik yaklaşım geleneği’nin etklili olduğunu belirtir.·Yalnızca II.Dünya Savaşı sonrasına bakıldığında dahi Marksizmin, Egzistansiyalizmin  bu ülkenin entellektüel dünyasında çok önemli bir yer  tuttuğu görülmektedir.
Postmodern düşünürlere göre belirleyici bir toplum kuramı olanaksızdır. İnsan ve toplum onlara göre belirlenemez olgulardır. Çünkü toplumda parçalanmışlık , kaos, süreksizlik vardır.(Postmodern düşünürler ilerlemeci tarih anlayışına da karşıdırlar.)Bu sebeple herhangi bir kuram havada kalacaktır. Bununla beraber , Postmodern düşünürler de kuşkusuz toplumla ilgili tanımlamalar ve çözümler yapmaktadırlar. Bu ise daha ziyade hermeneutics (yorum bilgisi) ile ilgilidir.
Hermeneutics, kelime anlamı olarak kutsal metinleri yorumlama anlamına gelmektedir.  Dilthey tarafından toplum ya da insanla ilgili açıklamalar için kullanılmıştır. Dilthey’e göre insan ve toplumla ilgili bilgi üretmek doğa ile ilgili bilgi üretmek gibi değildir. İnsan ile ilgili bilgi üretirken bilginin öznesi ile nesnesi birbirinden ayrılamaz.  Buradan yola çıkarak toplumla ilgili de geçerli bir kuram üretilemeyeceği görüşündedir.  Çünkü insan toplumla ilgili bilgi üretirken  nesnel olamaz ve kesin bir kuram ortaya atılamaz.
Hermeneutics, daha sonra postmodern düşünürlerden olan Georg Gadamer tarafından esas alınmıştır.
            Sosyolojik açıdan Postmodernizm çoğulculuğu vurgular.
Daniel Bell, The Coming Of Post Industrial Society’de postmodern toplum yerine postendüstriyel toplumdan bahseder.  Postendüstriyel toplumu beş kategoriye ayırır. Bunlar, ekonominin ağırlıklı olduğu hizmet sektörü; ikincisi, meslek sektöründe profesyonel sınıfın ön plana çıkışı, üçüncüsü   bilginin merkezi rolü, dördüncüsü, geleceği yönlendirme, beşincisi karar oluşturmadır.
            Genel anlamda postmodern sosyal teoriler  1970’lerde gündeme gelmiştir. Baudrillard, Lyotard ve Jameson postmodern toplum bilimcilerini önde gelen isimleridir. Bu anlamda Postmodern toplum düzeni ile ilgili ilk görüşleri ortaya atan bu kimselerdir. Baudrillard, ‘Semiorgy ’ tabirini kullanarak taklitlerin ve suretlerin ürünü olan bir postmodern toplumdan bahseder. Lyotard , büyük umutların ve devrimci siyasetin sona erdiği bir postmodern  durumdan bahseder. Jameson ise postmodernizmin kendisinini kapitalizmin yeni bir aşaması içinde yer alan kültürel bir mantık , yani geç kapitalizmin kültürel mantığı olarak yorumlar.  Dolayısıyla postmodernizmin toplumsal boyutunu ortaya koymak için özellikle bu düşünürlerin toplumsal savlarını ele almak uygun olacaktır.
           
Nihilist Düşünür  Jean Baudrillard  ve Sanayi Ötesi Toplum

“(Modern toplumların) içinde bulunduğu …durumu nitelemek gerekseydi , bir orji sonrası hali derdim. Orji, tam da modernliğin patladığı andır.; her alandaki özgürlüğün patladığı andır…”
   Baudrillard
                                                                      
Baudrillard, sosyoloji eğitimi görmüş ve Marksizmle yakından ilgilenmiş Postmodernizmin önde gelen düşünürlerindendir.En önemli eserleri ‘Sessiz yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu’,’Simulasyonlar’,’Kötülüğn Şeffaflığı ’dır.1960’lardan sonra Marksizmden Postmodernizme yönelmiştir.  O toplumu ‘tüketim toplumu ’kavramı ile tanımlamıştır.  Eserlerinde kültürün, ideolojinin ve işaretlerin toplumdaki etkisinden bahseder.Baudrillard ilk kitabında, kapitalizmin insanın günlük yaşamını nasıl metalaştırdığını dile getirmektedir.İkinci kitabında kapitalist toplumdaki insanın sorunlarından bahseder. Kapitalist toplumda insan ilişkileri azalmış ve insanlar metalaşma ve nesneleşme dönüşümüne girmişlerdir.İlk kitaplarında daha ziyade Marksizm etkisindedir ve tüketim toplumu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Baudrillard bu toplumda tüketicinin tüketme zorunluluğundan kaçamayacağını ve bu yüzden nesneleştiğini ileri ürer.Çünkü birey, bu toplumda tükettikçe prestiş sahibi olmaktadır.Zamanla marksizmi yadsımış ve fikirlerinde buna dayalı olarak değişiklikler ortaya çıkmıştır.Marksizimin her şeyi emek ve üretim moduna indirgemesi ona göre yanlıştır.Postmodern anlayışının sabitleştiği bu dönemden sonra sembolik değişim onun toplum kuramlarında önem verdiği kavramlardan birisi olmuştur. Bu değişimi medya, bilgisayar , eğlence sanayi …vs. ile özdeşleştirmektedir.Ayrıca Baudrillard son dönem birçok düşünürü gibi 20.yüzyılı ‘sanayi ötesi toplum’ olarak ele alır. Ona göre sanayi ötesi toplum tam bir dönüşüme uğramış ve kendine özgü bir kültür geliştirmiştir. Baudrillard bu toplumu birtakım metoforlarla açıklamaktadır: Hiperrealite, simulasyon, içe patlama (implosion ).  Sanayi ötesi toplumda Baudrillard’a göre artık insanlar gerçeğe bakarak modeli değil, kendilerine sunulan modele bakarak kurgusal gerçeği belirlemektedirler.Mesela,insanlar arzuladığı, oturmak istediği evi dergiler, reklamlar, Tv belirlemekte, bunlar insanlara modeller sunmaktadır.Böylece insanları işaretler ağı etkilemektedir.·  Bu yüzden artık bu sanayi ötesi toplumda ‘hiperrealite ’hakimdir.
Görüntü ile gerçek arasında fark ortadan kalkmıştır ve bu da alt kültür ile üst kültür arasındaki farkı da ortadan kaldırmıştır. Bu da Baudrillard’a göre ‘Tarihin Sonu’nun gelmesi demektir. Bu yüzden Baudrillard’ın nihilist bir toplumsal görüşü vardır.  Daha açık bir ifadeyle  Baudrillard  toplumun sonunun geldiğini söylemektedir. ‘Game With Vestiges’ adlı makalesinde postmodernizmin yıkıntıdan (modernliğin harabelerinden)  arta kalanlarla oynanan bir oyun olduğunu söyler. Ona göre tarih durmuştur. Anlamı olmayan bir tür tarih sonrasında olduğumuzu ve tüm tanımların anlamını yitirdiği , her şeyin bittiği  yani toplumsalın sonunun geldiğini belirtir. Baudrillard, artık toplumun bir ‘kitle yığını’  haline geldiğini söylemektedir. Postmodern çağda toplumlar gerçekle değil, gösteri ile ilgilenmektedir:
‘….Onlar anlam yerine gösteri istemektedirler. Hiçbir çaba onları içerikleri ya da kodun ciddiyetine  inandırmada yeterince kandırıcı olamamıştır. Gösterge isteyen insanlara mesaj verilmeye çalışılmaktadır. Oysa onlar içinde bir gösterge olması koşuluyla tüm içeriklere tapmaktadırlar. Yadsıdıkları şey anlamın diyalektiğidir… ’·

İkinci öne çıkan kavram ‘İçe doğru patlama ’dır. Baudrillard’a göre Modern toplumda  önemi olan hususlar postmodern toplumda içe doğru patlayarak önemini yitirmiştir. Yani toplum, sosyal  değişme, sınıf gibi kavramları açıklayan toplumsal kuramlar geçerliliğini bu yüzyılda yitirmiştir. Çünkü bu kuramlar insanı muktedir saymaktadır. Oysaki postmodern toplumda insanlarda ‘olağanüstü  bir uyumluluk’ söz konusudur. İnsanlar yığın halinde işaretlere uyumlu olarak yaşamaktadır.İnsanları bu şekilde sessiz bir yığın haline getiren mekanizma Baudrillard’a göre MEDYA’dır. Yani her şey birbiri içine girmiş ve içe doğru patlama gerçekleşmiştir ve Modernitedeki her şey postmodern dönemde  anlamını yitirmiştir.
Kısacası Budrillard’a göre şimdiye kadarki tüm toplumsal kuramlar geçerliliğini yitirmiştir , diyebiliriz.
Baudrillard’da toplumla ilgili olarak ortaya atılan önemli bir başka konu da Batı’da 16.yüzyıldan beri ‘Ölümü Baskı Altına Alma ’hususudur. Modern toplum insanları psikolojik olarak ölümden kaçma eğilimi göstermektedir. Yani çağdaş toplum yaşam üzerine kurulmakta ölüm ise normalin dışına atılmaktadır.Baudrillard’a göre, böylelikle aslında bireyin yaşamı ölüm kokusu altında tutulmakta ve birey kendisini ölümden koruyacağına inandığı toplumsal otoritelere baş eğmektedir
Taklit (Simulacra), Baudrillard’ın üzerinde durduğu bir başka husustur.Simulacra insan dışındaki, varlıkların taklitle temsili anlamına gelen bir kelimedir.   Postmodern topluma bir imajlar ağı egemendir ve bunlar insan ve toplum yaşamı ile ilgili taklitlerdir. Fakat bu taklitler gerçeği yansıtmamaktadır Bu yüzden bir ‘hiperrealite’den bahsedilmektedir. Böyle taklitlerden ve kurgudan örülü bir toplumda doğru ve yanlışın ne olduğuna karar vermek olanaksızdır. Medya bu toplumsal düzenin  odak noktasıdır.  Ve insan  bu simulacra ile örülü evrende gerçek ile taklit olanı birbirinden ayıramamaktadır. Simulacra evreni medya ve TV.ile oluşturulmaktadır.Gencay Şaylan kitabında bunu bir örnekle  daha da etkili bir biçimde anlatır. Körfez Savaşı ile Vietnam Savaşı karşılaştırılır. Vietnam Savaşı’nın Amerika’nın yenilgisiyle sonuçlanmasında en etkili husus medyadır. Çünkü medya, Amerika yurttaşlarını vicdanen rahatsız eden görüntüleri olduğu gibi sergilemiştir. Körfez Savaşı’nda aynı şey söz konusu olamamıştır. Medya uygun gördüğü bir Simulacra ağı içinde görüntüler sunmuş ve Amerikalılar vicdanen rahatsız olmamışlardır.·
Baudrillard, toplumsal değişimi üç simulacra çağına ayırır. Birinci simulacra çağı, Rönasans ile başlayan değişim sürecidir. İkincisi ise  sanayi ile başlayan değişim sürecidir. Üçüncüsü üretimin yerine onun taklidinin geçtiği dönem olan bu postmodern dönemdir.Bu çağda artık her şey taklitlere göre kodlanmaktadır.
Baudrillard, modern dönemi Freud’la Marx’ın çağı olarak görür ve postmodern dönemi bunlardan ayırır. Baudrillard’a göre ‘postmodern dünya anlamdan yoksundur; postmodernite teorilerin boşlukta süründükleri, güvenli herhangi bir limana demirlemedikleri bir nihilizm evrenidir ’·

Jean –Francios Lyotard’ın Bakış Açısıyla Toplum
1924’de Versailles’de doğan Lyotard, Sarbonne’de felsefe ve edebiyat okumuştur. Gençlik dönelerinde bir sol gruba üyedir. Fakat 1964’de tamamen Marksizm’den ayrılmıştır. Lyotard, daha ziyade bilgi ve dil üzerinde durmaktadır. Lyotard’ın dil çözümlemeleri toplumla bağlantılı hususlar ihtiva etmektedir. Lyotard birçok postmodern düşünür gibi dilin zaman ve uzay boyutlarına göre farklılaşabileceğini ileri sürer ve dilde gerçeklik yerine yorumu ön plana çıkarır. Dolayısıyla toplumu açıkladığını iddia eden ve tek gerçeği ifade ettiğini iddia eden tüm söylemeleri ‘terörist’ olarak tanımlar.Bu terörist söylemleri yapısalcı –işlevsel ve Marksist söylemler olarak düşünmek mümkündür. Bu anlamda, Lyotard bu söylemlerin tek doğruyu  temsil ettiklerine ve toplumu bu şekilde açıklamalarına karşı çıkar . Postmodernizmde insanın bu söylemlerden kurtulup özgürleşmesi gerektiğini belirtir. Yani toplum bütün bu baskılardan kurtulacak ve toplumda kesin doğrular ve bilgiler olmayacaktır.
Bence bu durumda bir kaos ortaya çıkmaktadır.  Her türlü doğrunun yan yana olacağı ve kesin bir doğrunun olmayacağı bir toplum özgürleşmekten ziyade adaletin sağlanamayacağı kaos ortamına dönecektir.
Lyotard da aslında bu durumun farkında olmalı ki ‘Çoğulcu adalet ’ kavramını ortaya atar. Fakat bu durumda da çok sayıda adalet görüşünün olduğu bir toplum tam bir kaos ortamı ve anarşiye dönüşecektir. ‘Adil olan nedir?’ sorusuna verilen çok sayıda farklı cevabın yan yana oluşu toplumun kendini üretememesine sebep olacaktır. Bence aslında postmodernizmin önerdiği böyle bir toplum Budrillard’ın ifade ettiği ‘tarihin sonu ’nu getirecektir, diye düşünüyorum.
 Her türlü kuramı büyük anlatı olarak değerlendiren ve tüm büyük anlatıların yallnızca insanlık üzerinde baskı oluşturduğunu söyleyen Lyotard da bir toplumsal aşamadan bahseder. Bu yeni postmodern toplumda belirleyici rol , iletişim , enformasyon ve teknolojidir.      
Lyotard eserinde ‘toplumun bilgisayarlaşması’ndan bahsetmektedir.·Bütüne karşı savaşalım, gösterilemeze tanıklık edelim , ihtilafları şiddetlendireli m (farklılıkları etkin kılalım), ismin onurunu kurtaralım. ’· diyen    Lyotard toplumda farklılığın ve çeşitliliğin olmasını ve bilgi ve diğer büyük anlatıların toplum üzerindeki üstünlüğünün yıkılması gerektiğini savunur.

Bilginin Arkeoloğu Micheil  Faucault

Faucaut da gençliğinde Fransız Kominist partisi üyesidir. Fakat 1951’den sonra partiden kopmuştur. Fakat önceden Marksist olan diğer Postmodern düşünürlerin aksine Marksizm’i tamamen yadsımamıştır.
Faucault Modernite’de ön plana çıkan rasyonellik ilkesine şiddetle karşı çıkar. Faucault ilk çalışmalarından itibaren kendisin ‘Bilginin Arkeoloğu ’olarak niteler.Bir postmodern düşünür olan Faucault, bazı noktalarda Baudrillard ve diğer postmodern düşünürlerden ayrılmaktadır. Bunlardan ilki, toplumsal yapının ve düzenin tamamını birden yadsımamasıdır. İkincisi de postmodernitenin tamamen bir kopuş olmadığını modernite ile bağıntılarının olduğunu ileri sürmesidir.
                                                              *    *    *
Genel olarak postmodernizmle  yeni bir toplumsal aşamaya girildiği düşünülmektedir. Bu toplumsal aşamada her şeyin metalaşması ve ulusallığın aşılması söz konusudur. Postmodernizme göre bu toplumda sınırlayıcı unsurlara yer yoktur.

                                                         POSTMODERN SİYASET

Postmodernizmde siyaset anlayışı tüm  moderniteye ait olguların yadsınmasına paralel olarak moderniteye ait iktidar anlayışlarının da yadsınması şeklinde tezahür eder. Diğer alanlarda olduğu gibi postmodernist düşünürlerin bu konudaki fikirleri de birbirinden farklıdır. Mesela Baudrillard nihilist anlayışını bu konuda da gösterir ve siyasetin sonunun geldiğini  belirtir. Modernite Versus Postmodernite’de Baudrillard’ın tüm siyasal eylemin yararsız olduğuna varan kederli  bir değerlendirmesi olduğu belirtilir.·
Foucault’un postmodern siyasetle ilgili olarak ortaya attığı fikirler önemlilik arzetmektedir.Foucault modern iktidarı, gücü hiçbir şekilde temsili özelliği olmayan ve anti hümanist yönü ağır basan bir süreç olarak ele almaktadır.· Foucault  iktidar ve siyasette bir  aynı kırılmanın yaşandığını belirtir. Faucault’un  belirttiği önemli nokta, modern dönemde bilginin bir iktidar aracı oluşu ve insanın bilginin hem öncesi hem de nesnesi olarak ele alındığıdır. Yani bilim, bu dönemde insanların nasıl davranacağını gösteren bir iktidar modu haline gelmiştir.  Baudrillard postmodern toplumda iktidarın medya ve bilişim ağı olduğunu belirtirken Foucault daha ziyade mevcut düzeni eleştirme yönündedir.
Faucault modern toplumun bir hapishane disiplini içinde olduğunu belirtir.  Kapitalist toplumda uyum toplumu  ve bireyin disipline edilmesi esastır. Fakat bu disipline edici her türlü iktidar günümüzde dağılmıştır. Foucault’a göre iktidar ilişkileri mutlak değildir. Çoğulcudur ve beraberinde direnmeyi getirir.  Bununla beraber devlet, sermaye gibi makro düzeydeki iktidar mekanizmaları ile hiç ilgilenmemiştir.Zaten Foucault bir kuramcıdan ziyade kritik yaklaşımcı olarak değerlendirilir.
Önemli düşünürlerden birisi olan Lyotard da ‘pagan ’ ilkesi olarak adlandırdığı bir kelimeyle siyaset bilimi ile ilgili görüşler öne sürmektedir. Pagan ilkesi herhangi bir ölçüt olmaksızın bireyin özgürce yargı oluşturabilmesidir. Fakat bu terim Batı dillerinde ‘dinsiz  ’ anlamına gelmektedir.   Yani Lyotard , postmodern topluma iyiye yönelik bütün arayışların bir arada bulunması gerektiğini belirtir. Bu da tamamen nihilizme kaçan bir öneridir.
                                         
                                           *    *    *
Genel olarak postmodern siyaset anlayışında sorgulanan üç esas vardır;
-                toplumsal kimlik sorunu
-                özgürlük
-                temsili demokrasi
Modernite’nin insanın özgürleşmesi noktasında yetersiz kaldığı ve yeni bir siyaset anlayışının belirlenmesi gerektiği hususu tüm postmodern siyaset kuramlarının ortak görüşüdür.  Modern dönemde insanın doğaya hakim olarak özgürleşeceği söylenmiş;fakat bu gerçekleşmemiştir.  Postmodern söylemde bu durum tespit edilmiştir; fakat yerine konulan şey aşırı bir liberalizm olarak ortaya çıkmıştır ve bunun ne kadar geçerli  bir çözüm olduğu tartışmalıdır.
   Postmodern söylemin en önemli özelliği ‘büyük anlatıların ’ yadsınmasıdır. Politika, bilim vs. de bunların arasında yer almakta ve varlıkları yadsınmaktadır. Yani salt doğruyu temsil eden anlatıların olmadığını savunmaktadırlar. Kimlik bunalımı Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkmış en önemli problemlerdendir. Modernite’nin uzantısı olan ulusal devlet anlayışı içinde çok sayıda yerel kimliğin de siyaset anlayışında ortaya çıktığı söylenebilir.  Buradan yola çıkarak şu söylenebilir: Küreselleşme ile  birlikte ulusallık işlevini yitirmeye başlamıştır.  Ulusallık yerine etnik ve dinsel kimlikler ön plana çıkmaya başlamıştır.  Bu da Gencay Şeylan’ın deyimiyle ‘ etnik, dinsel ya da mezhepsel temelli, yeni direnişçi kimliklerin  en gelişmiş ve zengin toplumlarda bile azımsanmayacak bir etkinlikle  ortaya çıkmış olması , siyaset kuramının yerleşik paradigmaları açısından ciddi bir yetersizliğin kanıtı olarak kabul edilmektedir.·
Bilindiği gibi 1980’li yıllarda Sovyetler Birliğinin çöküşü ile beraber liberal- temsili demokrasi zafer kazanmıştır.  Demokrasi ile ilgili eleştirilerin ilki seçme özgürlüğüne sahip insanların seçme yapacakları konu ile ilgili eksiksiz bilgiye sahip olmaları gerektiğidir. Bunun da bu temsili demokrasi ile yapılması çok zor hatta imkansızdır.(Liberal demokrasi ile ilgili ilk eleştiriler yeni değildir. Marksizm de eleştirilerde bulunmuştur.) İkinci olarak seçme özgürlüğünün sadece siyasetle sınırlı kalması insan yaşamının büyük kısmını oluşturan okul, işyeri, fiyatlar, teknoloji  gibi konularda  uygulanamayışıdır.  Fakat temsili demokrasinin asıl krizi ulusal devlet anlayışındaki değişmeler ve küreselleşme ile ortaya çıkmıştır. Küreselleşme toplumla ilgili kararların yurt dışına yani ulusal devletin dışına da yayılması anlamına gelmektedir.  Postmodern kuramcılar temsili demokrasinin bu değişikliklere cevap veremeyişi karşısında ‘radikal demokrasi ’anlayışını ortaya atmışlardır.· Günümüzde radikal demokrasi siyaset bilimini en çok tartıştığı konulardan birisidir. Ve hala radikal demokrasinin  kapsamı hakkında belirgin bir görüş birliğine varılamamıştır.Radikal demokrasi anlayışına göre  kapitalizm insanı özgürleştirmemekte, aksine bir sürü kısıtlamalar getirmektedir.  Radikal demokrasi çok sesliliği, ve karşıt görüşte olanların birlikte eylem yapabilirliğini önermektedir.   Yani insanın yaşamın her alanında özgürleşmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.   



POSTMODERNİZMİ ELEŞTİREN DÜŞÜNÜRLER: HABERMAS, GİDDENS VE GELLNER
 ‘…Postmodernist  kavramların kendileri küresel kapitalist sistemin  gerçek çelişkilerini gizledikleri ve nesnel olarak insanların dikkatlerini bu çelişkilerden uzaklaştırıp , suret ve aşırı gerçek arıtılmış dünyasına çektikleri için ideolojiktir….  ’(J.Larrain, İdeoloji ve Kültürel Kimlik , s.164)

Giddens Modernliğin Sonuçları, Gellner Postmodernizm , İslam ve Us , Habermas, Tamamlanmamış ir Proje’de  postmodernizmi eleştirmektedirler.
Habermas, Postmodenistlerin aksine Modernizm’i tamamlanmamış bir süreç olarak görür.Yani ona göre Postmodernizm diye birşeye gerek yoktur. Çünkü içinde yer alan unsurlar zaten modernizmde vardır. Habermas aklı şiddetle eleştirmeleri ile ön plan çıkan postmodernistleri banyo suyu ile bebeği de atmakla suçlamaktadır.  
Giddens de postmodern döneme geçildiğini eleştirmektedir.  Giddens’e göre eğer Postmodernizmin bir anlamı varsa edebiyat , resim, mimarideki akımlara sınırlandırılmalıdır.
Gellner  kendisiyle yapılan bir röportajda ‘Postmodernizme şiddetle karşıyım.’ demektedir. · O  postmodern akımı fazlasıyla uçucu ve ele gelmez türden şey olarak yorumlar.
Postmodenizme olan eleştirilerden birisi de  aşırı göreceliğin ve akla güvensizliğin toplumsal sorunları çözmeyi olanaksız hale getirmesi ve  geleceğe inanmayı imkansızlaştırmasıdır. Bu noktada Larrain’in söyledikleri önemlidir:

‘…Hızlı teknolojik değişimin , eski  Kominist dünyada  ekonomik ve siyasal krizin , Batı Kapitalizminde  Üçüncü Dünya’da derin ekonomik sorunlar yaşandığı bir dönemde postmodernizmden başka hiçbir ideolojik biçim, kaos yaratarak , değişimin yoluna şaşırtarak , sonsuz bölünmüşlüğü toplumun normal hali görerek , sistemin bir bütün olarak savunulmasını üstlenemez…’

Postmodenizmle alakalı olarak eleştirilerden bir diğeri aşırı relativizmi içermesidir. Gellner’in bu noktada söyledikleri konuyu açıklar mahiyettedir:
‘…Postmodernizm bir tür müsamacılık: Her şeye müsamaha gösteren toplumun entelektüel eşdeğeridir. Bu ise tam bir saçmalıktır.’
Heller ve Feher postmodernizmi bir ‘asalak ’ olarak değerlendirir. Modernliğin başarıları ve açmazları üzerinden geçinmektedir.Sezgin Kızılçelik’in dediği gibi Postmodernizm, modernlikle bir hesaplaşmaktır, modernizmin kaybettiği veya kaybettiğine inanılan kalelerine kramponsuz bir ayakla goller atmaktadır. ·   







·              Longman Active Study Dictionary, s. 387
·              Norman Hampson, Aydınlanma Çağı, çev. J.Parla, Hürriyet vakfı yay.İst,1991,s.12
·              Sabri Kızılçelik, Postmodernizm Dedikleri, saray kitabevi, s.5
·              immanuel kant, Seçilmiş Yazılar, çev. N.Bozkurt, remzi kit. , 1984,s213
·              Türkçe Sözlük, TDK Yay.
·              Doğu Batı Dergisi, ‘Modernizmden Postmodernist Söylemeler Doğru’ Nesrin Kale, sayı:19
·              a.g.e.s.31
·              Ömer Naci Soykan, Türk Postmodernizmi, Felsefe Dünyası , sayı:9, Ankara, ekim, 1993
·              Postmodernşizm Dedikleri, s. 13
·              Alain Tourane, Modernliğin Eleştirisi, ,YKY, İst,1994,s.16
·              A.Jeanniere, Modernite Nedir, Modernite versus Postmodernite ; Çev.Küçük, Vadi yay, 1993,s.16-22
·              E.Gellner, Postmodernizm, isla m ve Us, ümit yay, 1994, s,41
·              M.Sarup, Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm,Ark yay,  Ankara, s.158
·              Heller ve feher, Postmodern Politik Durum, , Öteki yay, ankara, 1993, s. 200
·              Nicholson, Frazer, ‘Felsefesiz Toplumsal Eleştiri: Feminizm ve Postmodernizm arasında Bir Karşılaştırma ’, Modernite Versus Postmodernite, Vadi yay, Ankara, 1993, s.276
·              Jameson, Postmodernim yada geç Kapitalizmin kültürel mantığı , Yapı Kredi  yay, ist, 1994,s. 29
·              Ömer Naci Soykan, Türkiyede Felsefe Manzaraları, YKY yay,  1993,s.122-123
·              Doğu Batı Dergisi, ‘Modernizmden Postmodernist Söylemeler Doğru’ Nesrin Kale, sayı:19, s.32-33
·              Gencay Şeylan, Postmodernizm, imge yay, s.23
·              Gencay Şeylan, Postmodernizm,s.21
·              a.g.e.s.35G:Ş
·              a.g.e.s.37
·              a.g.e.s.173
·              Postmodernizm Dedikleri, s.91
·              E.Gellner, POstmodernizm , islanm ve us, ümit yay, ank,1994,s.45
·              Postmodenizm Dedikleri.s.92
·              J. F.Lyotard,Postmodern Durum , Ara yay, 1990,s.50
·              Kızılçelik, Sosyoloji Teorileri, Yunus Emre yay, 1994,s.153
·              Gencay şaylan, Postmodernizm, s.191
·              a.g.e.s.203
·              Baudrillard, ‘Sessiz Yığınların Gölgesinde Ya da Toplumsalın Sonu’, Çev. O.Adanır ; Ayrıntı yay., İst, 1991, s. 12
·              a.g.e.s.208
·              Kellner , ‘Toplumsal Teori olarak Postmodernizm : Bazı Meydan Okumalar ve Sorunlar’,, Çev..Mehmet küçük, Modernite Versus Postmodernite , Vadi yay. , Ankara, 1993,s.234
·              Lyotard, Postmodern Durun _Postmodrenizm, Ara yay., ist, 1990, s. 14
·              Lyotard, ‘Postmodernizm nedir Sorusuna Cevap’ ,Postmodernizm, N.Zeka, İst., 1990,s.58
·              Mehmet Küçük , Modernite versus Postmodernite. Vadi yay., s.459
·              Gencay Şaylan, Postmodernizm, s. 221
·              a.g.e.s.254
·              a.g.e.s.259
·              Şahin Alpay, Ernest Gellnerle Mülakat , Türkiye Günlüğü, s:24, 1993
·              Sezgin Kızılçelik, Postmodernizm Dedikleri, s.169

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder