2 Nisan 2014 Çarşamba

Krishnamurti'den Alıntılar



Eğer gerçekten kim olduğunuzu bilmek istiyorsanız, yüreğinizi araştırın, zihninizi araştırın. Yüreğinizin ve zihninizin icerdiği her şeyi araştırın. O zaman, bilmeye niyet ettiniz demektir. O zaman bileceksiniz.

Krishnamurti

Düşünce her zaman sınırlıdır ve bundan dolayı biz sürekli bir çatıskı ve mücadele içinde yaşarız. Psikolojik evrim yoktur. İnsan kendi düşüncelerinin hareketinin farkında olduğunda, düşünen ile düşünce, gözlemleyen ile gözlemlenen şey – deneyimleyen ile deneyim arasındaki bölünmeyi görür. Ancak o zaman saf bir gözlem olabilir, geçmişin ve zamanın gölgesinin dışında bir keşf mümkün olabilir, Bu zaman dışı keşf, zihinde derin ve radikal bir mutasyona yol açar.

 Krishnamurti



Bu alıntılara göre insanın gerçekte ne olduğunu bilmesi ve görmesi kendisinde değişime ve başkalaşıma sebep olabilecek güce sahip.
Aslında basite indirgenirse Insanın kendisini bilmesi için içine dönüp bakması yeterli. Kendi içimizde sıklıkla yaşadığımız korku, arzu, hırs, nefret, öfke, sevgi, sevinç, tutku gibi içsel duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı izlemekle işe başlayabiliriz..Ne de olsa davranışlarımız düşüncelerimizin, duygularımızın itici gücüyle oluşuyor ve bunlara göre dışardan aldığımız etkilere karşı davranışlarda bulunuyoruz.

Mahatma Gandhi bu süreci yalın bir şekilde şöyle dile getirmistir: "Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür…Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür…Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...''

Psikoloji okulları davranışı farklı tanımlamlamaktadirlar ama bazı ortak noktalarda birleşmislerdir. Davranış insanin yaptığı etkinliklerdir ve bilinçlidir. Dışardan gözlemlenebilir ve kendisi tarafından da algılanır.
Psikoloji ekollerinin davranışı inceleme alanları da farklılık gösterir. Örneğin, Davranış psikolojisi yanlızca görünen davranışlar üzerine yoğunlaşırken, Bilişsel psikoloji, düşünce, hayal etme,ve duygular üzerine yoğunlaşır. Son seneler içinde psikoterapi alanında, bilişsel davranısçı terapilerin en yaygın kullanılan akım olduğu söylenmektedir.

Davranış hareket, aksiyon olarak tanımlanırken, eylem kavramı herhangi bir durumu değiştirme, ileri götürme çabasını içerir. Eylemin düşünülerek seçilmis olumlu veya olumsuz bir amacı, gayesi, hedefi vardır. Gaye güç, şöhret kazanma, para, bilgi edinme, başarılı olma, vb. kişisel olabileceği gibi, değer, gelenek, inanca yönelik sosyal ve toplumsal da olabilir. Isteklerimiz çeşitlidir, gayelere, amaçlara dönüşür ve eylem halini alır.
Bilinç insanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, icinde yaşadıgı dünyaya ilişkin farkındalığı ise, her insanın bilinci bulunduğu toplum, şartlar, kültürel değerler, eğitim, sahip oldugu bilgi, yaşam deneyimi gibi faktörlerin etkisiyle edindigi dünya görüşü; dünyayı algılayışı farklı olacaktır. Buna dayanarak farklı bilinçlerin dışardan gelen etkilere karşı farklı davranış biçimleri göstereceğini öngörebiliriz. Bu farkındalık bizim insanlari anlamamiza, dolayısıyla farklı bilinçlere anlayışla yaklaşmamıza yardimci olacaktır.

Genellikle yaşamımızda olan ile olmasını gerekli gördüğümüz arasında sıkışıp kalırız. Olanı beğenmez, yetersiz bulur ona nesnel, tarafsız bir şekilde bakmaktan bir nevi kaçarız. Oysa olan asıl gerçekliktir, olmasını gerekli gördüğümüz ise olana olan tepkimiz. Bu tepki bizde asabiyet, pişmanlik, korku gibi içsel ve dışsal çatışmalara, bölünmelere, nörotik eylemlere neden olduğundan enerjimizi bulundugumuz an’da kullanamaz, sürekli enerji kaybederiz. Böylece olanı olduğu gibi görüp, apaçık bir şekilde değerlendirme olanağını yitirmiş oluruz. Oysa olan, bize gidilen yolun yeterli olup olmadığını, başka yolların denenmesi gerekip gerekmediğini anlatan bir geri bildirimden başka bir şey değildir. Bu nedenle dikkatimizi bulunduğumuz an’a ve düşüncelerimize yöneltirsek eylemlerimizin ana nedenlerinin hırs, şehvet, korku gibi duygulardan mı yoksa olanın hakikatini görme ve anlama isteğinden mi kaynaklandıgını gözlemleyebiliriz. Böyle bir gözlem kendimizi tanımamıza, sorunlara neden olan faktörleri anlamamıza yardım edecektir.

Alışkanlıklarımız,dürtülerimiz, önyargılarımız, korkularımız davranıslarımızın kaynagı oldugunda bu, olan bitenleri artık pek sorgulamadıgımız, ağırlıklı olarak belleğimizle hareket ettigimiz, anlamına gelir ki bu durum bizim zamanla otomatik davranışlar sergilememize neden olur. Kendimize ve etrafımıza en büyük zararı çoğunlukla düşünmeden ve yorumlamadan gösterdigimiz ani tepkilerle veririz. Bunu önlemenin yolu bulunulan durumu, yani olanı, bellegimizi ve duygularımızı arka planda tutarak, bilgilerimizi yenileyerek, tarafsız değerlendirmeye calışmaktan geçmektedir.Tarafsız değerlendirme ise ancak özgür olduğumuzda mümkündür. Özgürlük ise bilincimizi belleğin tekrarlamalarından, alışkanlığın sahte güvencesinden, korkunun neden olduğu evhamlardan, peşin yargılardan arındırdığımızda ortaya çıkar.

Bu kolay bir süreç değildir. Belleğimizde çocukluğumuzdan beri birikmiş, değelendirilmeden kabul edilmiş, bütünlük taşımayan bilgiler kaydedilmiştir. Bu bilgilerle şekillendirdiğimiz düşünce biçimimize, inançlarımıza, ideallerimize vazgeçemeyeceğimiz kadar bağlandığımızı farkedemeyebiliriz. Sahte bir güvenlik hissiyle onların en doğru olduğunu kabul eder, benimseriz. Oysa bu durum yeni, farklı görüşlere karşı direnç oluşturur, anlamamızı engeller, bakış açımızı daraltır. Bizi düşüncesiz, iddiacı hatta saldıgan bir tutum içine sokabilir. Dünyamızın içinde bulunduğu durumun ana nedeni kanımca budur.

Arınma felsefede Aristoteles’in Katharsis kavramına denk düser. Bu kavram zihinsel ve ruhsal arınmaya işaret etmektedir. Arınma yönteminin nasıl uygulanacağını Platon Sofist diyaloğunda şöyle açıklar: “Ruhu arındıran, soru sorarak tartışma yoludur. Öğrenmeye engel olan şeyleri, önyargıları, kırıntı bilgileri soruşturarak ve tartışarak ruhumuzdan uzaklaştırırız ve arınırız. Arınma en iyi ve akıllı ruh durumudur” Platon’da arınma dogru bilginin aracıdır.

Arınmış bilinçte olana karsi tepki kalkmış, olan ile barışılmış, ortaya saf dikkat çıkmıştır. Düşüncenin gürültüsü kaybolmuş, saf gözlem ve keşf devreye girmistir. Krishnamurti bu hal’in zihinde derin ve radikal bir mutasyona yol açmakta olduğunu söylemektedir.

amira

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder